Efendimiz (a.s.m.) güneşin insanların tepesine kadar yaklaştığı hesap gününde “arşın gölgesi”nin imdada yetişeceğini müjdeler
Çok şiddetli bir gürültüyle gözlerini açtı. Galiba yine üst kattaki komşuları çocuklarına kızmış ve eline geçirdiğini binanın hava boşluğuna atıyor, diye düşündü. Tekrar uyumak için gözlerini yumdu, ama gözlerini yummasıyla açması bir oldu. Çünkü gürültü çok şiddetliydi ve çok yakından geliyordu. Kendi mutfaklarından… Sanki bütün tabaklar arka arkaya yere düşüyordu. Her yere düşen tabak, büyük ürperti uyandıran bir sesle paramparça oluyordu. Yatağı da sallanıyordu. Aman Allah’ım! Yoksa… Deprem!
Hemen yatağından fırladı. İyi ama ne yapabilirdi ki! “Acaba dışarı mı çıksam? Binanın dördüncü katından aşağı inene kadar çok geç olabilir. Yoksa binanın üstüne çıkmak daha mı iyi olur? Bilmiyorum ama buradan hemen çıkmalıyım” diye geçirdi zihninden. Hemen sarıldığı kapının kolunu kuvvetle çevirdi ama kapı sıkışmıştı, açılmıyordu. Ne yapacaktı şimdi? “Birkaç saniyedir sarsıntı devam ediyor. Bina şimdi bir yerlerden yıkılmaya başlar. İlk olarak neresi yıkılır acaba?” düşüncesiyle gözlerini tavana dikmişti ki ağlayan çocuklarının sesini duymaya başladı.
“Hay Allah! Bu ne dehşetli bir hadisedir ki kendimi düşünmekten çocuklarım aklıma gelmedi” diye hem kendine kızdığı hem de korktuğu için ağlamaya başladı. Çocuklardan eline geçirdiğini hızlıca kavrayarak evin en sağlam olduğunu düşündüğü yerine getirdi. “Sen bekle ben kardeşini de alıp geliyorum” diye tembihleyerek hızlıca diğer çocuğunu da kavrayıp getirdi.
Çocuklarına sımsıkı sarıldı. Ağlayan çocuklarına o da eşlik ediyor ama ağladığını belli etmiyordu. İçerisi karanlık olduğu için çenesinden aşağı süzülen yaşları çocukları görmüyordu. O anda güveneceği, sığınacağı, yardım isteyeceği kimse aklına gelmemişti. Hem zaten ne telefonlar çalışıyordu, ne de başka bir cihaz. Kiminle, nasıl irtibat kurabilirdi ki! Kendini çok güçsüz hissetti ve dayanacak bir destek, tutacak bir el olmasını o kadar çok istedi ki! Bunu bütün benliğiyle arzuladı. Bütün yaptıkları gözlerinden bir sinema şeridi gibi geçmeye başlamıştı ki sarsıntının yavaşladığını hissetti. Evet, evet… Sarsıntı yavaşlıyordu. Hatta durdu! Hızlıca kapıyı açtı ve çocuklarını kucakladığı gibi kendini dışarı attı.
Bu ne mutlu bir andı! Şimdi dışarıdaydı. Güvenli bir alana doğru ilerleyen kalabalığa karışarak oradan uzaklaştı.
Deprem anını yaşayan bir insanın ruh halini anlatan bu hikaye kıyamet anından önemli ipuçları içeriyor. Kıyametin provası hükmünde olan bir depremde insan çocuklarını unutup kendini kurtarma derdine düşebiliyor. Aklına ilk gelen, kendini kurtarmak oluyor.
Kıyametin dehşeti
Kur’an-ı Kerim’de kıyameti anlatan pek çok ayetin yanı sıra Peygamber Efendimizin (a.s.m.) kıyametin farklı sahnelerini anlatan pek çok hadisi vardır. Bunlardan bir tanesinde Efendimiz Aleyhissalâtü Vesselâm, “Kıyamet gününde güneş insanlara bir mil mesafeye kadar yaklaştırılır” buyuruyor. Bu milin ne kadarlık bir mesafe olduğunu kesin olarak bilemezsek de hadisin devamında anlatılanlardan insanın çok sıkıntılı bir halde olacağını çıkarabiliyoruz. Hadisin devamı o dehşet anını şu sözlerle anlatır: “O gün insanlar dünyadaki amellerine göre kan ter içerisinde kalacaklardır. Kiminin teri topuklarına kadar, kiminin dizlerine kadar ulaşacaktır.” Daha dehşetli durumda olanlar da vardır. Onların ter seviyesini söylerken, mübarek eliyle ağzını göstererek “Kimininki ise ta ağzını kapatacak kadar yükselir” der.
Efendimizin (a.s.m.) hadislerin bir tanesinde, az önceki hadiste belirtilen güneşin insanların tepesine kadar yaklaştığı bir durumda “arşın gölgesi”nin imdada yetişeceği müjdelenir. Ancak bu büyük yardım herkesi kapsamıyor. Bu sıcak ve kavurucu ortamdan yedi zümrenin felah bulacağı ve arşın gölgesinde gölgeleneceği anlatılır. Buhari ve Müslim’in Ebû Hureyre’den (r.a.) rivayet ettikleri bu hadisin meali şöyle:
“Yedi sınıf insan vardır ki Allah Teâlâ onları hiçbir gölgenin bulunmadığı kıyamet gününde arşın gölgesinde gölgelendirir.
1. Adaletli yönetici
2. Rabbine kulluk ederek tertemiz bir hayat içerisinde gelişip büyüyen genç
3. Kalbi mescitlere bağlı kimse
4. Allah için birbirini seven, bu uğurda bir araya gelip bu sevgi ile ayrılan iki kimse
5. Mevki sahibi olan güzel bir kadın tarafından birlikte olmaya çağırıldığı halde, ‘Ben Allah’tan korkarım’ cevabı ile karşılık veren iffetli kimse
6. Sağ elinin verdiği sadakayı sol eli görmeyecek şekilde gizli sadaka veren kimse,
7. Tenha yerde Allah’ı anarak gözleri yaşla dolup taşan kimse.”
Bu hadiste anlatılanlar Rabb’imizin hoşnut olduğu ameller olduğu için Peygamber Efendimiz (a.s.m.) onlardan övgüyle bahsediyor ve bu sıfatlara haiz olanların çok dehşetli bir zamanda Rabb’imizin özel lütfuna ereceğini ifade buyuruyor.
Kurtulacak yedi zümre
Bu hadis-i şerifte anlatılanlara dikkat edildiği zaman dünya hayatına bakan birtakım özellikler de nazara çarpıyor. İnsanın sosyal hayatına, aile hayatına, şahsî hayatına bakan yönlerinin olduğunu görüyoruz. Sosyal hayata bakan yönleri itibariyle baktığımız zaman:
Yöneticinin adaletli olması huzurlu bir toplum anlamını taşıdığı gibi, kulluk içerisinde tertemiz bir hayat geçiren gençler de huzurlu bir sosyal hayat anlamına gelmektedir.
Kalbi sürekli mescitlerde olan kişinin, ibadetine düşkün olduğu anlaşılır. Pek çok ayet ve hadiste anlatıldığı gibi ibadetler insanı günahlardan alıkoyar. Günahlardan uzak bireylerden oluşan topluluk da huzurlu ve temiz bir topluluk anlamına gelmektedir.
Allah için birbirini seven kişilerden oluşan bir topluluk zaten sevgi üzerine kurulmuş bir topluluktur.
İffetli gençlerden teşekkül etmiş bir topluluk, herkesin namusunu muhafaza edebildiği, gönlünün rahat ettiği, güven ve huzurun hâkim olduğu bir sosyal yapı anlamını taşır.
Sadakasını çok gizli ve hassas bir şekilde veren kişi, kimseyi rencide etmek istemeyen insan anlamına gelir. Yardım ettiği kişinin bile rencide olmaması için bu kadar hassas davranan bireylere sahip bir toplum, elbette karşılıklı anlayışın yer bulduğu topluluk demektir.
Tenhada, kimsenin görmediği bir yerde yalnız kaldığı zaman Rabbi için gözyaşı döken insan, yapmacık hareketlerden, gösterişten uzak, samimi insan demektir. Böyle samimi insanlardan oluşan bir toplulukta birbirini aldatma olur mu? Elbette olmaz. Güven, huzur, mutluluk hâkim olur.
Adil yöneticilerin, temiz bir hayat geçiren gençlerin, ibadetine düşkün kişilerin, birbirini Allah için sevenlerin, iffet timsali insanların, yardımseverlerin ve yapmacık hareketlerden uzak, samimi, halis insanların olduğu bir toplulukta yaşamayı kim istemez ki?