Günahı alışkanlık haline getirme
Tövbe, Allah’ın herhangi bir günah işleyenden düştüğü günah bataklığında debelenen ümidini kaybetmiş kişiye kadar tüm insanlar için sonsuza kadar açık tuttuğu rahmet kapısıdır. Tövbe, yaptığı yanlış ve günahın altında ezilen, düştüğü bataktan çıkamayan, çırpındıkça daha çok yanlış yapan kullara uzanan ilahî rahmet elidir.
Mana büyüklerinden Muhammed b. Hanife anlatıyor:
“Bir gün bir adam bana:
– Zaman zaman içimde bir acı duyuyor, kederden kalbim sıkışıyor ama bir türlü sebebini bulamıyorum, diye dert yandı.
– Duyduğun üzüntünün sebebi yaptığın günahlardır. Bundan sonra daha dikkatli ol onları yapma, dedim. Adam:
– Bunun onunla ne ilgisi var, diye sordu. Ben:
– Kalp işlediği günahların etkisinde kalır. Bedenin diğer organları bu konuda ona yardımcı olamazlar. Kalp duyduğu acı ve kederden rahatsızlanır, acı içinde kıvranır, dedim.
Oldukça fazla arzuya sahip olan insan zaman zaman bu arzularına yenilerek hata yapar, günah işler, kötülüklere dalar. Zamanla kalbi katılaşır, rahmet-i ilahiden uzaklaşır.
GÜNAHLAR KENE GİBİDİR
Her kötülük iradeyi kemirip zayıflatan bir kene gibidir. Her kötülük bir diğerini çağırırken alışkanlığa neden olup iradeyi her seferinde biraz daha zayıflatır. İlk zamanlarda utana sıkıla yapılan günah, zamanla alışkanlık haline gelir. Çocuklarına, akraba ve çevresine kötü örnek olur, kendi çapında toplumu bozar. Bu hâli onu Efendimizin şu hadisine muhatap kılar:
“Günahı açıkça yapanlar dışında bütün ümmetim affedilecektir. Yaptığını en fazla açığa çıkaran kişi, Allah’ın günahını örttüğü halde gecelemişken sabah kalktığında onu çevresindekilere anlatan, ‘Ey filan! Bugün ben şöyle şöyle yaptım’ diye söyleyip kendini rezil eden kimsedir.” (Buhârî, Edeb, 60)
Her iyilik ya da kötülüğün örf adet olarak nesilden nesile geçecek kadar büyük bir tesir alanına sahip olduğu düşünülürse durumun vehameti daha iyi anlaşılacaktır. Her günah kişiyi gözden düşüren, sevgiyi azaltan, zillete sürükleyen alçaltıcı bir ihanettir. Kişi, zamanla yaptığını küçümser, bu küçümseme âdeta bir ceza olarak ona döner. Şahsına olan saygısını kaybeder. Günahı gibi kendisi de küçümsenip hakir görülmesine neden olur. Tıpkı Efendimizin şu sözlerle dile getirdiği gibi:
“Mümin günahını dağ kadar büyük görür, üzerine düşeceğini sanar, altında kalacakmış gibi korkar. Facir (açıktan günah işleyen kişi) günahını burnuna konan sinek gibi görür. ‘Şöyle yaparsam uçup gider.’ der.” (Buhârî, Dua, 4)
NASIL BİR TÖVBE?
Günaha daldıkça Rabbinin yardım ve desteğini kaybeder. Manevi gücünü yitirir. Huzurun yerini gam, ümidin yerini yeis, çalışkanlık ve canlılığın yerini acz ve tembellik, vakarın yerini zillet, cesaret, güven ve sabrın yerini korkaklık, kuşku ve acelecilik alır. Efendimiz insanın bu hâlini şöyle ifade buyurur: “Sorumluluklarını ihmal eden üzüntü hastalığına yakalanır.” (İbn Kayyim, El-Cevâbü’l-Kâfî, 54)
En güzel tövbe, büyük bir pişmanlıkla, bir daha dönmemek üzere samimi kalpten yapılan tövbedir. Tövbede aslolan günaha bir daha dönmemektir. Ama şu da unutulmamalıdır ki, sonsuz rahmet sahibi olan Allah tövbe edip yeniden günaha dönenin de ellerini boş çevirmez.
BİR SORU-BİR CEVAP
Peygamberimize salatu-selam getirmek bize ne kazandırır?
Salât kelimesi, Peygamberimize (s.a.s.) yapılan duâ, istiğfar ve rahmet gibi anlamlara geliyor. Selam ise, muhatabına sağlık ve esenlik dileklerini sunma ameliyesidir. Günlük dilde daha çok kullandığımız salâvat ise, salât kelimesinin çoğuludur. Allah, “Muhakkak ki Allah ve melekleri Peygamber’e hep salât ederler. Ey iman edenler! Siz de ona salât edin ve tam bir içtenlikle selâm verin.” (Ahzab, 33/56) buyurarak bizlerden Efendimizin (s.a.s.) ismini andığımız zaman salâvat getirmemizi istiyor.
Şimdi yukarıdaki sorunun cevabını vermeye çalışalım:
1. Her şeyden önce salâvat en başta Yüce Allah’ın emridir. Bundan ötürü salavat getiren insan, ilk önce Allah Teala’ya olan imanının gereğini yapmakta, sonrasında da O’nun emrine uymaktadır. Yani salâvat getirmek, Cenab-ı Hakk’a olan iman ve itaatın bir göstergesidir.
2. Efendiler Efendisi (sallallahu aleyhi vesellem)’e salât ve selamda bulunmak, O’nu kendimizden haberdar etmek, O’nunla selamlaşmak, O’nun tarafından ötelerde bizim lehimize kullanması için kaydedilmesini sağlamak demektir.
3. Salâvat, duaların Hak katında kabulüyle alakalı çok önemli bir fonksiyona sahiptir. Semada adeta asılı kalan dualar, salâvatla yerlerine ulaşmaktadırlar.
4. Salât ve selamlar, Allah Resûlü’nün şefaat dairesini genişletmekte, O’nun şefaatine mazhariyete vesile olmaktadır.
5. Salâvat, Efendimize yakınlığa, dolayısıyla Hakk’a yakınlığa dair en önemli vesilelerindendir.
6. Salât ve selam, dünyada rahatlık, ahirette kurtuluşa ermede çok büyük rol oynamaktadır. Efendimizin adının anılması berekete vesile, rahmete mazhariyet sebebidir.
7. Allah Resûlü’nü ciddi biçimde anan müminlere, zamanla, O’nun tabiatıyla bütünleşme gibi büyük bir mazhariyet bahşedilebilir. Bununla birlikte salât ve selam, Efendimiz tarafından sevilmenin de en büyük vesilelerindendir.
Konuyla alakalı daha detaylı bilgi edinmek isteyenler Mehmet Y. Şeker’in kaleme aldığı Işık Yayınları’ndan piyasaya çıkan “Efendiler Efendisine Salât ve Selam” isimli kitabı okuyabilir.
Ayrıca “Kutlu Doğum Haftası” münasebetiyle yine aynı yayınevinden çıkan Prof. Dr. İbrahim Canan’ın kaleme aldığı “Aile Reisi ve Baba Olarak Hz. Peygamber” ile Mustafa Gündoğdu’nun yazdığı “O’nun gibi yaşamak” isimli eserleri okuyabiliriz.
TEFEKKÜR ATLASI
Porsukların tünel kazma sanatları parmak ısırtıyor
Porsuklar sert tırnaklara sahiptir. Bu tırnaklar sayesinde en sert toprağı bile kazıp oraya yuva yapabilirler. Tıpkı bizim toprağı kazmada kullandığımız araçlar gibi. Ama onların ilginç yönü sadece bu tırnakları değil elbette. Porsuklar aynı zamanda usta bir plânlamacıdır da. Kazdıkları tünelleri katlar hâlinde yapan bu hayvanlar, her tüneli birer çıkışa bağlar. Güvenlik önemli ne de olsa…
TOPRAK MÜHENDİSLERİ
Ayrıca porsuklar yuvalarının çıkışını güney yamaçlarına yapar. Böylece keskin kuzey rüzgârlarından ve sel baskınlarından da yuvalarını korumuş olurlar. Bir de bu tünel ustaları önce zemin etüdü yapar, toprağın tünel kazmaya uygun olup olmadığını inceler, toprak uygunsa o zaman çalışmalara başlar.
Porsuklar toprağı inceleme yeteneğini nasıl kazanmışlar dersiniz. Onlar bu eşsiz sanatı anne ve babalarından mı öğrendiler acaba? Peki eğer öyleyse anne ve babaları nereden öğrendi?
BİR DUA
Bizi doğruluktan ve doğru yoldan ayırma ya Rabbi!
Ey her şeyin varlık ve devamı Kendisine muhtaç bulunan Rabb-i Rahîm! Bizi, bir an bile olsa doğruluktan ve doğru yoldan ayrı düşürme! Kâinata rahmet peygamberi hem de bütün peygamberlerin reisi olarak gönderdiğin Efendimiz Hazreti Muhammed’e, aile fertlerine ve bütün ashabına salât u selam ederek bunu Senden istiyoruz Rabbimiz…
ÖRNEK HAYATLAR
Sürekli dua ettiğim halde duam kabul edilmiyor!
Gaflet kişiyi aldatır, sürekli dua ettiğim halde duam kabul edilmiyor dedirtir. Bu şekilde dua edenler bir süre sonra duayı terk ederler. Allah Resûlü (a.s.m) bu şekilde dua edenler için, “Dualarınıza cevap verileceğine inanarak dua edin! İyi bilin ki; Allah kalbi gaflet içinde olan kulunun duasına icabet etmez.” buyurur. (Tirmizî, Dua, 65)
Dua etmek, dua edebilmek onun kabul edilmesinden daha büyük bir nimettir. Allah kuluna huzuruna çıkıp kalbini ona açmayı lutfettiği halde gaflet yüzünden bu eşsiz fırsatı kaçırılması elbette en büyük kayıptır. Bunun için Allah Resûlü sahabilerinden birine, “En güzel kazanç duanın kabul edilmesidir.” buyurur.
KALBİ KOYUNLARI İLE MEŞGUL
Bir gün Hz. Musa (a.s) etrafta dolaşırken dua eden birini görür. Adam ellerini açmış yalvararak Allah’a dua ediyordur. Hz. Musa (a.s.):
– İlahî! Eğer şu kişinin isteklerini vermek benim elimde olsaydı. Bunu hemen yapar, ihtiyacını giderirdim, der. Allah (c.c.) ona:
– Ben senden daha fazla merhametliyim. Ama koyunları olan bu kişi, görünürde bana dua etse de kalbi koyunları ile meşgul. Ben bana dua ederken kalbi benden başkasında olanın duasını kabul etmem, buyurur.
Gerçeği anlayan Hz. Musa (a.s.) adamın yanına giderek durumu anlatır. Yaptığı hatayı anlayan adam ellerini açıp bütün kalbi ile Allah’a yönelir. Rabbi duasını kabul buyurarak istediğini verir.
HAZIRLAYAN: Ali İhsan ER