Kanuni’nin gizemli sandığı

Devlet adamı her zaman bir meşale gibi yanıp halkını ışığa ve mutluluğa koşturur, açları doyurur, çıplakları giydirir.
Kanuni'nin gizemli sandığı
Nerede boynu bükük, düğmesi sökük, kolu-kanadı kırık varsa bir Hızır gibi yetişir. Şefkatli kollarıyla hem toplumu, hem de devleti sarar.

Kanuni sandıkta ne saklıyordu?

Devlet adamı gönül adamıdır. O, tartmasını bilen, iyiyi kötüden güzeli çirkinden ayıran hassas bir terazidir. Devlet adamı her zaman bir meşale gibi yanıp halkını ışığa ve mutluluğa koşturur, açları doyurur, çıplakları giydirir. Nerede boynu bükük düğmesi sökük, kolu kanadı kırık varsa bir Hızır gibi yetişir. Şefkatli kollarıyla hem toplumu, hem kendisini, hem de devleti sarar.

Tarihimiz bunun şuurunda olan ve o ateşten gömleğin sorumluluğu altında dinlenme nedir bilmeyen, uyku nedir görmeyen ideal devlet adamlarıyla doludur. Devir, dünya imparatorlarını atının üzengisi önüne döken ve onlarla babalık yapan Kanuni Sultan Süleyman zamanı. Devleti, sıhhat gibi en büyük mutluluk ve bahtiyarlık addeden, saltanatın bir cihan kavgası olduğunu söyleyen şair ruhlu koca sultan, hasta hasta son seferi olan Zigetvar seferine çıkmaktadır.

On binlerce kişiden oluşan Osmanlı ordusu geçtiği yerleri imar ederek, çevresine şefkat ve merhamet dağıtarak ilerliyordu. Yediden yetmişe insanlar muhteşem orduyu selâmlıyorlardı. Zigetvar Kalesi direndikçe direniyordu. Alınması uzuyor, yorgun ve hasta Hünkârın ciğerini yakıyordu. Zigetvar düşerken, kendisi de son nefesini veriyordu.

KANUNİ’NİN ŞAŞIRTAN VASİYETİ

Cihan sultanı defnedilmek üzere kendi adına yaptırdığı Süleymaniye Camii avlusundaki türbesine getirilir. Kabre konulmak üzereyken bir sandık konur ortaya ve tabutun yanına gömülmek istenir. Bu sandığın içinde, kırk altı yıllık saltanatı boyunca Şeyhülislâmdan aldığı fetvalar vardır. Ancak bu durumu kimse bilmemektedir.

Bu olayı dikkatle izleyen Kanuni’nin, gözü gibi, gönlü de tok, ruhu yıkanmış; “Halde haldeşi, yaşta yaştaşı, ahirette kardaşı, doğru yolda yoldaşı” ilim ve hukuk abidesi Molla Ebussuud Efendi:

– Dinimizde cenazenin yanına kıymetli eşyalar konulması caiz değildir. Bu adet Mecusilerde vardır, derse de orada hazır bulunanlar padişahın vasiyetini bir kez daha hatırlatırlar. Tekrar söz alan Ebussuud Efendi:

– Sultan Süleyman Han ne kadar ısrar etse, dinin emirlerini çiğneyecek kadar ısrar etmez. Çünkü şimdiye kadarki Osmanlı padişahları gibi, merhum padişahımız da Şeyhülislâmın fetvası olmadan hiçbir iş yapmamıştır, yapılması için emir de vermez. Madem üsteliyorsunuz, açalım sandığı, değerli bir şey var ise gömmeyiz, eğer yoksa gömeriz.

EBUSSUUD EFENDİ AĞLIYOR

Bunun üzerine sandık Ebussuud Efendi’ye verilmek üzere istenir. Tam verilirken sandık yere düşer ve içinden bir sürü kâğıt yere saçılır. Bunlar Şeyhülislâm Ebussuud Efendi’nin fetvalarıdır. Kanuni bu davranışı ile “Ne yaptımsa fetva ile yaptım. Kabirde tedvin ettiğim (derlediğim) kanunlardan sorguya çekilirsem şahit olarak bunları göstereceğim ve Allah’ın huzuruna öyle çıkıyorum” demek istemektedir.

Bu hadiseye bizzat şahit olan Ebussuud Efendi’nin gözyaşları içinde söylediği şu sözler ise ayrı bir ibret vesikasıdır: “Padişahım sen kendini kurtardın, bakalım bu fakir ne yapacak!”

BUGÜN GAZETESİ-CUMA SAYFASI/ ALİ İHSAN ER

Post Author: SerGe

Leave a Reply