İşte Mehmet Ali Birand’ın o yazısı:
“… Evet genlerimizde darbecilik vardı… ”
“Görmüş’ün, benim de aralarında bulunduğum “Merkez medya”nın büyük bir kesimi hakkında yaptığı bu saptama son derece doğru.
Bu gerçeği, 1990’larda çok konuşulan ve TSK ile ilgili bir başkası yazılmamış olan EMRET KOMUTANIM adlı kitabımı hazırlarken gördüm.
O kitapla birlikte uyandım. Asker’in siyaset dışına çıkması gerektiğini söylediğim yazılara o zaman başladım ve başıma gelmeyen kalmadı. Davalar açıldı ve andıçlanmaya kadar gittim. O dönemlerde, bugünün medya kahramanları ortalarda yoktu (!)
Bizim kuşak için devlet daima öncelikli ve haklıydı. Devleti de Asker temsil ederdi. Politikacı, üç kağıtçı-yalancı- vatanını pek düşünmeyen- cebini dolduran bir insandı. Asker ise, namuslu ve herşeyini vatana adamış, özveri dolu bir kahramandı. Üstelik Atamız bu ülkeyi ve laik-demokratik Cumhuriyeti koruyup kollama görevini ona bırakmıştı.
Askerin, politikacıyı denetlemeye hakkı vardı.
Politikacı işleri bozduğu zaman, Asker müdahale edebilirdi. Hatta, tereddütlü bir davranışla karşılaştığımızda “Komutan neredesiniz, devlet elden gidiyor… ” diyen yazılar yazdık.
Bizim için, (yani, laik Merkez medya mensuplarının büyük bölümü için) öncelik demokrasi veya Parlamento değildi. Genelkurmay daha önemliydi.
Bundan daha normal birşey olmazdı ki… Bizler böyle yetiştirildik. Genlerimize, belki de farkına varmadan darbecilik işlendi.
Komutanların üstünlüğünü sorgusuz kabul ederdik. Üniformaların pırıltısını yarı hayranlık, yarı korkuyla izlerdik. Bütün darbeleri anlayışla karşıladık. Yardımcı olduk.
Son birkaç yıldır, genlerimizin kafası karıştı ve herşeye farklı bakar olduk..
İlk defa, demokrasi-Parlamento ile Genelkurmay arasındaki sıralama değişti.
Demokrasi bir adım öne çıktı. Bakalım kalıcı olacak mı? Şimdi tüm meslektaşlarıma soruyorum: Yukarda anlattıklarıma itiraz edecek kimse var mı?