Arınç, AS TV’de konuk olduğu canlı yayınlanan programda, ”Sayın Başbakan’ın bir beyanı oldu, ‘Kürt sorunu yoktur Kürt kökenli vatandaşlarımızın yöresel sorunu vardır’ dedi. Sonra sizin beyanınız böyle bir sorunun var olduğu ve bir Anayasayla bu işin çözülebileceği yolundaydı. Sizin, Başbakanın konuşmasını toparladığınız konuşuldu. Sizin beyanınız biraz farklıydı. Bu sorunu nasıl düşünüyorsunuz? Siz Başbakandan farklı mı düşünüyorsunuz?” sorusu üzerine belirtilen bölgeyi çok iyi bildiğini söyledi.
”Kürt sorunu öyle noktaya geldi ki elde avuçta kor ateş tutmaya benziyor” diyen Arınç, şöyle devam etti:
”Özal ağzına aldı, rahmetli oldu. Kimisi, ‘Bunu ağzına aldığı için böyle oldu’ dedi. Demirel de işine geldi, ucundan kıyısından biraz bahsetti. Ama bunların dışında hiçbir siyasetçi, Kılıçdaroğlu da Bahçeli de dahil, Kürt sorunu diye bir şeyi kabul etmezler. Onlar ekonomik geri kalmışlıktan, işsizlikten bahsederler. Oysa Kürt sorunu denen bir şey, siz inkar etseniz de gözünüzü kapatsanız da sadece devekuşu olursunuz, böyle bir sorunun varlığı elle tutulur şekilde çok belli. Sayın Başbakanımızın 2005’te Diyarbakır’da yaptığı önemli konuşmasında böyle sorunun varlığını cümle içinde kabul etti ve dedi ki ‘Bu sorunun çözümü için elimizden geleni yapacağız.’ Demokratik Açılım ya da Milli Birlik ve Kardeşlik Projesi’nin temelinde Kürt sorununun çözümüne yönelik atılacak adımlar var.”
Her insanın kimliğiyle iftihar etmesi gerektiğini vurgulayan Arınç, şunları kaydetti:
”Sayın Baykal ve Kılıçdaroğlu da ‘kimliği insanın şerefidir’ diyor. Ama o kadarla bitiriyor. Bu çok parlak bir cümle. Madem ki kimlik o insanın şerefidir, amenna. Bu kimliğini nasıl ifade edecek? İfade ettiği için insanlar geçmişte cezaevine girdi. Bu kimliğin bir dili var. Bu dili konuştuğu için insanlar cezaevine girdi. 80 darbesinden ceza hukukunda madde getirdiler ‘Kürtçe konuşmak yasak’ dediler. Diyarbakır cezaevi bunların şahitleriyle doludur. Yazamazsın, çizemezsin, konuşamazsın hatta Kürt kelimesini bile alay edecek tarzda, ‘dağlarda kar olurdu üzerinde yürürlerdi kart kurt diye ses çıkardı, Kürt oradan kaldı’ dediler. Bu bir insanın kimliğine yapılabilecek en büyük hakarettir. ‘Kürtçe diye bir dil yoktur’ dediler. ‘Bu, şuradan buradan gelir’ dediler. Nasıl inkar edebilirsiniz, inkarla nereye kadar gidebilirsiniz? Bırakın insanlar Çerkezce, Arapça, Gürcüce, Kürtçe konuşacaksa konuşsun. Ana dil bir insanın hakkı olmasının ötesinde Allah’ın verdiği haktır. Dil yoksa birbirimizi nasıl tanıyacağız? Dünyada 6 binden fazla ana dil var, yerel dil var.”
AK PARTİ VE CHP‘NİN HEDEFLERİ
Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Arınç, ”AK Parti makro, CHP mikro ekonomik sorunları sunuyor, bu dezavantaj yaratıyor mu?” sorusunu yanıtlarken, seçim propagandalarını, seçim beyannamelerini 2023’e göre yaptıklarını, hedeflerinin Cumhuriyetin 100. yılında ne yapabileceklerini ortaya koyabilmek olduğunu söyledi.
Bülent Arınç, ”Bizim hayallerimize hedeflerimize ulaşamayanlar 25 gün sonrasını hedefliyor” diyerek, sözlerini şöyle sürdürdü:
”Sayın Kılıçdaroğlu, pragmatik yaklaşıyor olaya. Pragmatik yaklaşmasında en büyük rakibi Cem Uzan’dı. O ekmek arası sandviçlerle Gülbenli konserlerle bir başkalarıyla çok daha iyi oy toplayabilmişti. Demek ki bu vaatler bu partiye bile yaramadı şu anda o parti yok, lideri de Türkiye’nin dışında. Şimdi onu örnek almaması lazım Kılıçdaroğlu’nun. Yeni CHP diyorsak yeni CHP‘nin eskisinden farklı olması lazım. Bu sadece söylemdeki farklılık değildir, bir partinin paradigmasının nereden nereye geldiğini görmemiz lazımdır. Ne vadediyor? 600 lira her yoksul aileye, kadının hesabına yatacak para. Ne kadar güzel. İyi de güzel kardeşim sen bunu ne zaman vadettin? İstanbul’a Büyükşehir Belediye Başkanı adayı olduğun zaman 2009 Martında. Sen dedin ki 2009 Martında, ‘Ben Büyükşehir Belediye Başkanı olursam, İstanbul’da yaşayan her yoksul aileye bu parayı vereceğim.’ Olmadı seçilemedin. Ama başka büyükşehir belediye başkanı CHP‘li başkanlar seçildi. Sayın Başbakan, bütçe görüşmeleri sonunda sayın Kılıçdaroğlu’na dedi ki ‘Siz İstanbul’a adaydınız bu vaadi yaptınız, ‘herkese 600 lira vereceğim’ dediniz.’ O da başını sallıyor ‘evet vereceğim’ dedi. ‘İyi siz seçilemediniz ama CHP‘li İzmir, Mersin Büyükşehir Belediyeleri var şu var bu var. Onlar niye 600 lira yoksullak maaşı dağıtmadılar, siz genel başkansınız söyleyin büyükşehir başkanlarına sizin yapamadığınızı o büyükşehirler yapsın’ deyince başını öne eğdi. İyi de güzel kardeşim bunu yoksula bir destek olarak görüyorsan bir hükümetin görevi yoksullukla mücadeledir, yoksa yoksulluğun devamı değildir. Bu o insanları, üretimden alıkoyacak, hatta bir asgari ücretle çalışan insanların ‘ne lüzum var çalışmaya 600 lira gelecek ayağımı uzatıp yatıyım demesine’ yol açacak.”
”SENİN ADIN NECATİ BENİM ADIM BÜLENT, ONUN ADI DA KEMAL”
Bülent Arınç, ”600 lira dağıtırken bu sigortanın kaynağı olarak neyi gösteriyorsunuz” diye sorduklarında tek cevap olarak ”Benim adım Kemal” yanıtını aldıklarını belirterek, şöyle devam etti:
”Bu laf mı Allah aşkına? Senin adın Necati benim adım Bülent, onun adı da Kemal. Yani Mustafa Kemal’e öğretmeninin söylediği gibi senin adın Kemal benim adım Kemal bundan sonra Mustafa olsun. Ne demek Kemal, Kemal Kılıçdaroğlu ne ifade eder? Devleti yöneteceksen bu bütçeyi nasıl yapacaksın, sizin tek tecrübeniz SSK Genel Müdürlüğünden kalan tecrübenizse yandım Allah böyle bir şey de olmaz. Sen ne zaman bakan oldun, ne zaman başbakan oldun, bütçeyi ne zaman yaptın, bütçe konusunda ne biliyorsun? Bütün bunlar, karşılığı olmayan bir şey vadediyor. Dilin kemiği yok. Ne söylerseniz, ne yaparsanız buna kanan insanlar olabilir.”
BURSASPOR-BEŞİKTAŞ MAÇI ÖNCESİ OLAYLAR VE CEZA
Bursaspor-Beşiktaş maçı öncesi çıkan olaylar ve ardından Bursaspor’a verilen cezaya ilişkin bir soruya ise Arınç, şu yanıtı verdi:
”Acıyı ben de yaşadım. O günlerde bizzat yaşayan insanlardan birisiyim. Beşiktaş seyircisiyle taraftarlarıyla sorun var. İstanbul’da yaşanan olaylarda Bursaspor taraftarı mağdur olmuş, yaralananlar olmuş vesaire. Bunlar çok kötü hareketler, bunların olmaması lazım. Ben Bursa taraftarını da çok takdir ederdim, halen de ediyorum. Çünkü bu olaylara karışanlar, belki 100 binde bir, 10 bin de bir mesafesindeki insanlar. Ama tribünlerde eşleriyle çocuklarıyla görürdüm ve inanırdım ki Bursalılar maça geliyorlar, takımlarını candan teşvik ediyorlar. Umuyorum yine böyledir. Bursa’ya yakışan da budur. Maç yaklaşırken sayın valimiz bu husumetin bitmesi yönünde bir açıklama yaptı. ‘Her türlü tedbiri alacağız, artık bu kan davası bitmeli, Beşiktaş taraftarı az da olsa maça gelebilmeli’ diye açıklama yaptı. Şahsen ben çok ümitliydim. Fakat sonrasında o bildiğimiz üzüntü duyduğumuz görüntüler meydana geldi. Elinde ne bıçağıdır o bilmiyorum taşlar, garip garip insanlar çöp tenekelerini yıkmışlar. İlk planda ben bu taraftar bilinen kişilerin polisle bir çatışması olarak gördüm.”
Arınç, olaylar nedeniyle Orhangazi’deki Beşiktaş taraftarının şehir içine gelemediğini, Bursaspor’un maça çıkamadığını, sonrasında da federasyonun bir açıklama yaptığını söyledi.
Karar önlerine geldiğinde çok üzüldüğünü vurgulayan Arınç, şöyle dedi:
”Bu bana kalırsa o adamlara verilen bir ceza değil, takıma ve Bursa şehrine verilen bir ceza haline geldi. İlk planda şunu düşündüm, olaylar dışarda, içerde maç oynanmıyor. İçerde sahaya atılan bir yabancı cisim yok, birilerinin yaralanması söz konusu değil. Maç oynanamaz hale gelmiş de değil. Çünkü takımlar daha sahaya gelememişler, ama içerde gözlemciler var, emniyet güçleri var. Futbol Federasyonu’nun da emniyetin de gözlemcilerin de ‘bazı korkutucu olaylar, terör, baskı, şantaj anlamına gelecek olaylar var’ şeklinde raporlar yazdıklarını sonradan duydum. Tabii çok ağır bir ceza. Takım bu yıl üçüncülüğü hedeflemiş durumda, teknik direktör ve futbolcular çok başarılı. Hepsi pırıl pırıl. Bir Anadolu takımının şampiyon olmasından çok mutluluk duyduğumu söylemek istiyorum, o zaman da söylemiştim. Şimdi tabii bu olay büyüdü. Çünkü inanıyorum ki bu ceza, evet yeni çıkarılan sporda şiddeti önleyecek yasa onun kapsamında verilmiş bir ceza. Belki de ibreti alem olsun diye verilmiş bir ceza. Dışardaki olaylar çok çirkin olaylardır. Bunları yapanları ben şahsen ne Bursalı, ne taraftar olarak kabul edemem. Bu insanların bu camiadan dışlanması lazım. İkincisi çok ağır bir ceza aldık, ama bu ceza bizi yolumuzdan alıkoymamalı. Ben takımımıza güveniyorum. Gönülden inanıyorum ki Eskişehir’deki maçı kazanacağız, bu dönemi böyle kapatacağız.”
”SİYASİ RANT ELDE ETMEK İSTEYENLER VAR”
Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç, yakalanan kişilerden bazılarının tutuklandığını anımsatarak, ”Biz Bursalılar, Bursa taraftarlarının gerçek temsilcileri olarak bu şiddet görüntüsüne sebep olanların hepsiyle ilişkimizi kesmemiz lazım, bundan sonrasını düşünerek. Çünkü bu cezaya onlar sebebiyet verdi. Çok ağır cezadır, ama hafif de olabilirdi. Sonuçta, bir ceza alacaktık biz. Yani bu olayların karşısında Bursaspor’un bir şekilde olayın dışında olmasını kimse düşünmüyordu” dedi.
Bu olaydan siyasal rant elde etmek isteyenlerin bulunduğunu vurgulayan Arınç, şunları kaydetti:
”Valiyi, emniyet müdürünü suçlu gösteriyorlar. Hatta birisi hangi aklı veya zekasıyla düşünüyorsa bizi suçlu gösteriyorlar. Ya Allah’tan kork. Federasyon özerk bir kuruluş. Ben Bursaspor’un ceza almasını ister miyim? Şu sokakta, elinde kasatura sallayanların, şu yüzlerini peçeleyip, onları bunları ateşe verenlerin hiç mi kabahati yok? Yoksa siz onlarla iş birliği içinde misiniz? Yani onların Bursa’yı temsil ettiği iddiasında mısınız? Yazıklar olsun, böyle bir anlayış olabilir mi? Partilerle siyasetle bu işin ne alakası var.”
ENGİN ALAN SORUSU
”Eski Korgenal, halen Silivri cezaevinde. MHP’nin İstanbul birinci bölgeden milletvekili adayı. Bugün de gazetelerde yer aldı, ‘Ergenekon’dan tutuklanması, Başbakana saygısızlık yaptığından kaynaklanan bir durumdan böyle bir şey geldiği’ söyleniyor. Engin Alan’ın saygısızlık yaptığı için böyle bir şeye muhatap olduğu, her türlü saygısızlıkta böyle bir durumla karşılaşılabilir anlamında bir düşünce oluştu” şeklinde yorum yapılması üzerine, Arınç şunları söyledi:
”Hadise şu bildiğim kadarıyla bugün Milliyet Gazetesi’nin iç sayfalarında o komutanın resmi var. O komutanın önünde de benim defteri imzalarken resmim var, sene 2004, Çanakkale’de büyük anma günü yapıyoruz. Demek ki orada Gelibolu komutanıymış, ben kendisini tanımıyorum. Ben de Meclis Başkanı sıfatıyla toplantıya katıldım. O da benim sağ arka tarafımda duruyor, ben şimdi fotoğrafı görünce hadiseyi hatırladım. Demek ki orada kendisi komutanken Sayın Başbakan ‘Biraz gecikeceğim, ben gelince tören başlasın’ demesine rağmen töreni başlatmış. Başbakan gecikerek gelmiş ayağa kalkmamış, selam durmamış, giderken de uğurlamamış. Anladığım bu. Şimdi ben bunun aksine ya da bunu tamamlayan şeyi geçenlerde söyledim. Topuk selamını şöyle söyledim, Cumhurbaşkanımız seçildi. Cumhurbaşkanımızın karşısında ona hitap eden komutan 3. şahıstan bahsedermiş gibi ‘Sayın Cumhurbaşkanı’ dedi. Sonuna ‘m’ eklerseniz başka olur, ‘Sayın Cumhurbaşkanı’ derseniz Zambia Cumhurbaşkanınından bahsetmiş olursunuz. Sonunda bugün geldiğimiz nokta budur, ‘Artık topuk selamında da saygıda da kusur etmiyorlar’ dedim. Bizim burada hedef aldığımız bir kişidir.”
”BAŞBAKANIN YERİNDE KILIÇDAROĞLU OLSAYDI…”
TSK’nın bir milyon kişilik büyük bir güç olduğunu vurgulayan Bülent Arınç, şöyle devam etti:
”800 bin civarında olduğunu tahmin ediyoruz. Şimdi 800 bin kişilik manevi şahsiyeti olan milletimizin gözbebeği ordumuzu küçültmek, ona hakaret etmek, çok aşağılık bir iştir, biz bunu yapmıyoruz. Benim de sayın Başbakanın da söylediği, bize göre hatalı davranışta bulunan bir kişiyi hedefimize koyuyoruz. Saygısızlığı TSK affetmez. ‘Efendim ayağa kalkmadı bu saygısızlık mı?’ Daniskası, ne demek ayağa kalkmamak? Ülkenin Başbakanı olacak ve sen kalkmayacaksın, suratını buruşturacaksın, giderken de hiç tavrını bozmayacaksın. Şimdi onun karşılığında bu 2004’de oldu biz 2011’deyiz. Bu komutan, şimdi yeni aday oluyor ve bu komutan şimdi bir davadan yargılanıyor. Eğer 2004’de oradan alınıp da bu davanın içine koyulsaydı, Başbakanın bugünkü sözlerine hak vermek gerekirdi. Belki onu söylemek istedi. YAŞ’ta terfi edememiş ve emekli olmasıdır. Ama eminim ki bu sebepten değil. YAŞ’ta da herkesin dosyası açılır, yüksek komuta kademesinin değerlendirmesine göre terfi eder ya da emekli olur. Zannediyorum ki emekli olmasını, terfi edememesini sayın Başbakan bir şekilde o olayla bağlantılı olarak söylemiş olabilir. Burada kuruma karşı bir saygısızlık yok. Sayın Başbakanın yerinde Kılıçdaroğlu olsaydı, bu hadise ona göre yapılmış olsaydı, ona da karşı çıkmamız gerekirdi. Saygısızlığı TSK hiçbir zaman hoş görmez. Dolayısıyla sayın Başbakanın bu sözlerini, ondan öc almak kaygısıyla değil, bu ve buna benzer olaylar sebebiyle terfi edememiş olmasını söylemek isteğini zannediyorum.” (AA)