Arınç’tan SERT ÇIKIŞ

Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç, Meclis’teki yemin krizi ve gündeme ilişkin soruları cevaplandırdı…

Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç, parlamentoyu demokrasinin kalbi olarak nitelendirerek, ”Ne yapacaksanız burada yapacaksınız. Sokakta olacaksanız niye buraya geldiniz?” dedi.

Terör konusunda yaşananların sorulması üzerine Arınç, Türkiye’de terörün bir olgu olduğunu belirtti. Terörü ‘bazı sebeplerle ortaya çıkan rahatsız edici bir olay’ olarak nitelendiren Arınç, terörle mücadele yollarında siyasi, sosyal, toplumsal bir takım tedbirleri de devreye koymaya ihtiyaç olduğunu, buna daha önce ”Demokratik açılım” denildiği gibi ‘Milli Birlik ve Kardeşlik Projesi” de denilebileceğini söyledi. Sürecin akamete uğramasına rağmen devam ettiğini belirten Arınç, bu kapsamda yapılan çalışmaları anlattı.

”Kabul edilmesi şöyle dursun, konuşulması bile toplumu rahatsız eden bir takım yeni taleplerle ortaya çıkmalar oldu” diyen Arınç, bu taleplerin fikir ve düşünce olarak kalmayıp eyleme dönüştüğünü belirtti. Öğrenci yurtlarına, polislere saldırılar yapıldığını anımsatan Arınç, bazı siyasetçilerin de katıldığı, dağı, sokağı, şiddeti teşvik eden çeşitli gösterilerin toplumda büyük tepkilere yol açtığını ifade etti. Arınç, şöyle konuştu:

”Terörün mutlaka artık eylemsizlik noktasında, silahlardan arındırılmış bir örgüt noktasına getirilmesi için çaba göstermemiz lazım. Ama bu yapılırken terör eylemlerine karşılık da bütün güvenlik güçlerinin hem müteyakkız olması, hem de bunları önleyecek bir istihbaratı ve güce sahip olması lazım. Benim görebildiğim kadarıyla da bu alanda da çok büyük başarılar kazanılıyor. Politik amaçlarla istismar edilen durumu bir kenara koyuyorum ama Türkiye’de sokaklardaki manzara insanların huzurunu bozmaktadır, tepkiler çoğalmaktadır. Adeta bu tepkiler daha güçlü bir noktada terörü bastırmaya yönlendirilsin, bu baskı karşı tepkiyi meydana getirsin, sokaklarda da daha çok karmaşa olsun arzu ve isteği ile kendini gösteriyor. ‘Öcalan şöyle talimat verdi; Mart’a kadar şöyle, Haziran’a kadar böyle, Temmuz’a kadar böyle’… Bir hükümet, bir hükümetin bakanı ‘Öcalan şöyle dedi, böyle dedi’, bunlarla meşgul olmaz. Öcalan içerde bir hükümlüdür. Bir kısım halk nezdinde itibarı vardır, örgütün sempatizanları, elemanları açısından ona karşı bir saygınlık vardır, gerçekleri inkar etmek durumunda değiliz. Ama hukuk nezdinde bulunduğu konum bellidir. Dolayısıyla devletin şu veya bu organları, şu veya bu kişisi onunla görüşebilir, ondan alacağı bilgileri alır, yol haritası çizmek gerekiyorsa çizer, tedbir alacaksa alır, onun düşüncelerinin örgüt üzerinde ne kadar müessir olduğunu anlamak isteyebilir. Ben bu görüşmelerde yokum ama tahmin ediyorum ki, geçtiğimiz günlerde yayımlanan bir raporda 1990’lı yılların başından beri içinde askerlerin de olduğu, içinde siyasetçilerin de olduğu, herkesin zaman zaman gidip kendisi ile görüşme yaptığı ortaya çıktı. Zaten geçmişte de inkar edilmemişti. Ama AK Parti döneminde ‘devlet görüşüyor’ deyince bir gürültü koptu. Devlet herkesle görüşür noktasına gelindi.”

”Bizim bütün çalışmalarımız veya planlamalarımız ‘acaba Öcalan bugün ne dedi?’ ona bakarak yapılmaz. Böyle bir hükümet düşünülemez” diyen Arınç, ”Ama o bir argümandır, o bir aktördür. Onun söylediklerini istihbarat, teröre karşı mücadele, örgütle ilgili bilgiler bağlamında değerlendirmek de hem istihbaratın hem güvenlik güçlerinin vazifesidir” diye konuştu.

”Belirli bir dönemde görüşmeler askerden sivil bürokrasiye kaydı. Daha olumlu olduğu söylenebilir mi?” sorusu üzerine Arınç, şunları söyledi:

”Geçmişte olduğu, söylendiği için söylüyorum, bu dönem için buna ait hiçbir bilgim yok. Asker veya askeri temsil eden komuta kademesindeki kişilerin, ister albay olur ister binbaşı olur, belli bir görevlendirme ile gidip kendisi ile görüşme yapması doğru değildir. Sivil bir hükümet, ülkeyi yöneten bir hükümet, ülkenin iyi yönetilmesinden sorumlu olan bir hükümet, güvenliği sağlamakla görevli olan bir hükümet, kendine bağlı kurumlar ve o kurumların içindeki sivil kişilerle görüşmek gerekiyorsa görüştürür. Oradan alacağı bilgileri değerlendirir. Yani TSK’dan niye birisi gitsin ki kendisi ile görüşsün, ne amaçla görüşsün, görüştükten sonra ne yaptı, nereyle bunları paylaştı? Ben bunların bilgisine sahip değilim. Ama ‘Bizimle asker bile görüştü’ denildiğinde ben ‘Bu olamaz’ diye düşünmüştüm. Cengiz Çandar’ın en son hazırladığı bir raporda görüştüğü kişilerin kendisine bu bilgileri verdiğini yazdığına göre herhalde bir doğruluk payı vardır diye düşünüyorum. Ama şu anda ben asker kişilerin Öcalan ile bir görüşme yaptığını düşünmüyorum, böyle bir bilgiye sahip değilim.”

”BÖYLE BİR YEMİN METNİ OLABİLİR Mİ?”

Yeni anayasa yapılmasına yönelik TBMM’deki durumu nasıl değerlendirdiğinin sorulması üzerine Arınç, TBMM’de yemin ettiklerini anımsatarak, yemin metninin zorluğundan bahsetti. Arınç, ”Bu yemin metnini düzgün okuyacak bir adam gösterin bana Allah aşkına. Biz kocaman kocaman insanlar on defa okuyoruz yanlışımız olmasın diye. Bir cümle düşünün ki üç satır olsun ya Allah’tan kork. Böyle bir yemin metni olabilir mi? Bu yemin metninin yeni anayasada mutlaka değişmesi lazım” diye konuştu.

Birçok milletvekilin yanlış okumasından dolayı yemini tekrar ettiğini anımsatan Arınç, şöyle konuştu:

”Ant içmek demek, yemin etmek demektir. Kim yemin etti de yemin de sabit kaldı? Kaç kişi gösterebilirsiniz? Her türlü eyleminden dolayı ‘Kardeşim sen yemin etmiştin şu yeminine sadık kal’ diyorsun adam gülüyor geçiyor. Mahkemelerdeki yemin metni bile değişti. Ama şimdi daha seküler bir ant içme olması lazım, bir söz verme olması lazım. Yemin metni değiştirilemez maddeler içinde değil ki. Yemin metni ilk üç madde içinde değil. Karşı çıkarken bile bir insanın anayasal bazda konuşması lazım. Üç madde değişmez, değiştirilemez maddeler içinde. Biz yeni anayasa yaparken buradan başlayarak, tartışmaları buraya yoğunlaştırarak büyük tabloyu gözden kaçırmak niyetinde değiliz.”

Yeni anayasanın ilkeleri üzerinde anlaşmanın önemli olduğunu vurgulayan Arınç, ”Daha demokratik, daha özgürlükçü, darbe anayasalarının izlerini taşımayan daha demokratik, daha insan odaklı bir anayasa yapabiliriz. İlk üç maddeye girersek sanıyorum bu konuda bir uzlaşma sağlanamaz. Kendimizi oraya hapsetmeyelim onlar kalacaksa yine kalsın. Daha az maddeli, ideolojisi olmayan bir anayasa yapmamız lazım. Umarım ki CHP seçim öncesi bazı konuşmalarını ve raporlarında açıkladığı ilkelere bağlı kalır. MHP bu konuda kendi anayasa hazırlığını ortaya koyar ve bir orta yol buluruz” dedi.

Arınç, bir soru üzerine yeni anayasada etnik kelimelerin yer almaması gerektiğini de söyledi. Yeni bir anayasada ilk üç maddeyi değiştirmenin teorik olarak mümkün olduğunu dile getiren Arınç, şunları kaydetti:

”Ama pratik olarak bu konuda hassasiyet taşıyacak pek çok siyasi parti vardır, pek çok siyasetçi vardır, başka şeyler vardır. Tek korkumuz şu; Biz maalesef fikir tartışması, görüşmesi değil kavga yapıyoruz. Bazı yerlere takılıyoruz. Mesela türbana takıldığımız gibi zamanında. 411 oyun kabul ettiği anayasa değişikliği içinde ‘T’ harfini bile barındırmıyordu. Ama ‘Burada türban korkusu, kokusu var’ dediler, CHP Anayasa Mahkemesine gitti, şekilden inceleyeceği yerde esasa girdi ve iptal etti. Şimdi Anayasa Mahkemesi yine yerinde duruyor, CHP de yerinde duruyor. Bazı konulardaki aşırı duyarlılığını ya da hassasiyetini tekrar bir refleks olarak ortaya koyacaksa biz anayasa yapamayız demektir. Benim 327 milletvekili ile bunu referanduma götürme imkanım bile yok. Ya MHP katkıda bulunacak ya BDP katkıda bulunacak veyahutta CHP katkı sağlayacak. Onların da hassasiyetlerini dikkate alarak ortak, herkesin ‘benim’ diyebileceği bir anayasayı hazırlayabiliriz diye düşünüyorum.”

Bunun yapılmaması durumunda sorumlunun AK Parti olmayacağını belirten Arınç, ”Şimdi 336’yı bulamazsak millet bize şikayet etmez. ‘Siz vazifenizi yaptınız’ der, biz de ‘Bize bu kadar milletvekili vermiştiniz, senin önüne bile getiremedim.’ Önümüzdeki seçim 2015’te. O zaman millete deriz ki ‘Bize bunu yaptırmadılar hadi kendini göster bakalım bir daha.’ Artık 60 mı olur, 70 mi olur ağanın eli tutulmaz” dedi.

Seçimin bittiğini, partilerin oy oranlarının belli olduğunu ifade eden Arınç, günlük olayların bahane edilerek bütünü görmekten kaçılmaması gerektiğini söyledi. Arınç, ”Yasama faaliyetlerinin yapılacağı yer parlamento, siyasetin yapılacağı yer ise bütün Türkiye. Parlamento çalışmalarını ilk günden ambargo altına almaya çalışmak hiçbir zaman hoş karşılanmaz. Biz AK Parti olarak bunun altından kalkarız” dedi.

Parlamentoyu, demokrasinin kalbi olarak nitelendiren Arınç, ”Ne yapacaksanız burada yapacaksınız, sokakta olacaksanız niye buraya geldiniz? CHP‘nin düştüğü duruma bakınız. Ergenekon‘dakileri dışarı çıkaracağı yerde kendisi Meclise giremez hale geldi. Niye kendini iki kişi yüzünden parlamentonun dışında, orada oturduğun halde ‘yok’ dedirtiyorsun. Bunun hesabını Kılıçdaroğlu’na da sorarlar, CHP‘ye de kurumsal olarak sorarlar. Millet sadece oy gününü bekler. Hepsini bir kenara yazar ve faturayı önünüze koyar. Yüzde 30’ları hatta bazen yüzde 40’ları hedeflemiş, sayın Gürsel Tekin’in de iddiasına göre ‘AK Parti’nin de bir puan önüne geçmiş’ bir CHP‘nin yüzde 26’yı zorlukla almasını başka ne ile izah edebilirsiniz?” dedi.

Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç, Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün muhalefet partileri ve bazı bağımsız milletvekillerine yaptığı davete ilişkin, ”Hem bağımsız milletvekillerini temsilen 2 arkadaşımızın katılacak olması hem de Kılıçdaroğlu’nun davete icabet etmesi bence olumlu sonuçlar da doğurabilir. MHP niçin, hangi sebeple bu daveti kabul etmedi, bunun takdirini de kamuoyu yapacaktır” dedi.

Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün, CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli ve bazı bağımsız milletvekillerini son gelişmeleri değerlendirmek üzere Çankaya Köşkü’ne davet etmesine ilişkin Arınç, CHP milletvekillerinin TBMM’ye gelip yemin etmemesi, BDP’li bağımsız milletvekillerinin Diyarbakır’ı karargah yapıp Ankara’ya uzak durması ve tutukluyken milletvekili seçilenlerin durumunun bir sıkıntıya yol açtığını, bu sıkıntının varlığının yadsınamayacağını söyledi.

Anamuhalefet partisinin üyelerinin yemin etmemesi, diğerlerinin de bir süre Ankara’ya dahi gelmeyerek ”grup toplantılarını güya Diyarbakır’da yapacaklarını” ifade etmelerinin bir sıkıntı olduğunu ifade eden Arınç, şunları kaydetti:

”Belki bunun sebepleri, sonuçları ve nasıl giderilebileceği konusunda Sayın Cumhurbaşkanı siyasi parti liderleriyle görüşmeyi arzu etmiş. Bence olumlu bir davranış, sonucu ne olursa olsun. Cumhurbaşkanı’nın onları birinci ağızdan, davet ederek dinleyecek olması çok olumlu bir davranış. Sayın Başbakan da AK Parti Genel Başkanı olarak davet edilseydi diyenler mutlaka olmuştur. Ama Sayın Başbakan’la zaten mutat görüşmeleri olduğu gibi, bugün de yeni bir görevlendirme yaparken 2 saate yakın bir süre birlikte oldular, herhalde bu konular da mutlaka görüşülmüştür. Dolayısıyla hem bağımsız milletvekillerini temsilen 2 arkadaşımızın katılacak olması hem de Kılıçdaroğlu’nun davete icabet etmesi bence olumlu sonuçlar da doğurabilir. MHP niçin, hangi sebeple bu daveti kabul etmedi, bunun takdirini de kamuoyu yapacaktır.

Sayın Bahçeli her tavır ve davranışıyla Cumhurbaşkanlığı makamına saygısını ortaya koymuş bir insandır. Dün Meclis‘te de bunu gözlemledik. Gerçek sebep nedir, kendileri daha iyi bilirler. Ama zamansız bulmuş olabilirler, daveti uygun görmemiş olabilirler. Ben diğerlerinin katılacak olmasını olumlu buluyorum. Keşke Sayın Bahçeli veya partiyi temsilen görevlendireceği bir arkadaş da katılabilseydi.”

Cumhurbaşkanı Gül’ün, bu konuda daha somut bir girişimi olup olamayacağına ilişkin bir soruya karşılık Arınç, ”Sayın Cumhurbaşkanı’nın doğrudan yapabileceği herhangi bir girişimi herhalde söz konusu değil. Bence onları dinleyerek, mevcut durum nedir, bu durum niçin sıkıntı haline gelmiştir, nasıl çözülebilir, bu konuda yürütmeye, yasamaya düşen görevler var mıdır, herhalde bunları soracaktır. Çünkü yargıyla ilgili ithamlar, suçlamalar var. Tutuklu olan milletvekillerinin tahliye edilmemesi sebebiyle Sayın Kılıçdaroğlu, içinden geldiği gibi, maşallah yargıyı suçlayıcı ifadelerde bulunuyor. Yargı bağımsız ve üstelik 3 erkten birisi. Yani yargıya talimat vermek Sayın Cumhurbaşkanı’nın görevleri içerisinde yok” diye konuştu.

Arınç, Gül’ün bu görüşmelerden alabileceği sonuçları Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ile paylaşabileceğini, belki TBMM Başkanı’nı da davet etmek suretiyle bir girişim başlatılmasını isteyebileceğini belirtti. Bülent Arınç, ”Bence dinlemesi, anlaması, kendi düşüncelerini ifade etmesi ve oluşacak sonuca göre bir şeyler yapılması gerekiyorsa ilgililere bu konuda ricada bulunması veya talimat vermesi söz konusu olabilir. Bence olabilir, çünkü Cumhurbaşkanımızın görevleri arasında kurumların sağlıklı işlemesinden tutunuz, Türkiye’de toplumun huzurunun bozulmamasına yönelik her türlü girişimde bulunma yetkisi de var. Oluşacak sonuca göre bir şeyler yapılacaksa ricada bulunması ve talimat vermesi olabilir” dedi.

”ALLAH DERİM”

”Krizi çözmek için hükümetin bir cesaret verici adım atmasından söz edildiğinin” belirtilerek, ”Ne dersiniz?” sorusuna karşılık Arınç, şunları kaydetti:

”Allah derim de o adımın ne olduğu veya iktidar kanadının ne yapması gerektiği veya Başbakan ne söylerse tatmin olabilecekleri konusunda da ipucu vermiyorlar. Bu topun taca atılmasıdır ve Sayın Kılıçdaroğlu zaman zaman bunu çokça yapıyor. Somut olarak bir şey söylenmeli ve yapılmalı. Nitekim bu o kadar dayanaksız, o kadar gerekçesiz bir söz ki, mesela yarın Oktay Ekşi nasıl olsa yemin etmiştir, geçici Meclis Başkanı sıfatıyla şöyle bir kanun teklifi verecek dediler. Bunu söyleyen kendileri. Biz biliyorduk ki bu konuda bir kanun teklifi her halde mümkün değil. Çünkü kişiye özel kanun çıkarılmaz. Genel bir kural koyacaksak bu genel kuraldan herkesin de hoşlanmadığı sonuçlar ortaya çıkabilir. Acaba CHP nasıl kanun teklifi getirecek ve biz buna nasıl evet diyeceğiz? Çünkü sorunların çözümü konusunda gerçekten istekliyiz. Meclis‘in sağlıklı çalışabilmesi, yüzde 90’ları aşmış bir temsil gücünün yasamaya güç vermesi yönünden somut bir teklifle geldikleri zaman, ki ben de daha önce Meclis‘i ziyaretim sırasında söylemiştim, biz yasama organıyız, meseleleri sokakta tartışarak değil, Meclis‘in içinde kürsüyü kullanarak denetim hakkını kullanarak kanun teklifi vererek, kürsüden somut önerilerimizi, eleştirilerimizi açıklayarak bu çalışmaları yapacağız. Gelin burada bu çalışmalara bir an önce başlayalım.

‘Madem 2002’yi örnek gösteriyorsunuz, 2002’ye benzer, uygun, makul, haklı bir talep gelirse biz o zaman olduğu gibi bu zaman da evet diyebiliriz’ demiştim. Bir kısım ajanslar, gazeteler bunu ‘açık çek’ olarak algıladılar. Benim söylediklerim sadece şuydu; Bu işin konuşulma ve gerçekleştirilme yeri Meclis‘tir. Başka hiçbir yerde bu çalışmayı yapamazsınız. Ne konuşacaksanız, neyi istiyorsanız, neyi istemiyorsanız Meclis‘te ortaya koyalım ve bunun olabilirliği konusunda bir konsensüs oluştuğu zaman biz mutlaka evet noktasında size destek oluruz demiştim. Ama onlar Diyarbakır’dan Ankara’ya gelmeyi henüz tercih etmiyorlar.”

CHP’nin de tutuklu 2 milletvekiliyle ilgili istekleri olduğunu dile getiren Arınç, CHP‘nin nasıl bir teklifle geleceğini beklerken, anamuhalefet partisinin ertesi gün çark ettiğini söyledi.

Bu konuda, Ceza Mahkemesi Kanunu’nun 100, 101 ve 102. maddelerinde esasen kullanılabilecek hükümler bulunduğuna dikkati çeken Arınç, bunlar daraltılır ya da biraz genişletilirse bundan hukuk dışı sonuçlar da çıkabileceğini, toplumdaki memnuniyetsizliğin de artabileceğini belirtti.

Daha sonra ”AK Parti teklifini versin” denilmeye başlandığını ifade eden Arınç, ”Bunlar gülünç şeyler doğrusu. Ama bunların konuşulmamasını arzu etmiyorum” dedi.

MECLİS BAŞKANLIĞI SEÇİMİ

”Meclis Başkanlığı seçimi konusunda Cemil Çiçek, Haluk İpek’le birlikte bire bir görüşmeler yaptı. Bunun bir anlamı var mı? Cemil Çiçek aday mı değil mi?” şeklindeki soru üzerine ise, ”Ben tabi bu konuyu sayın Başbakan’la görüşmedim ancak şöyle yorumlayabiliyorum kendim, tabii Cemil Çiçek de Meclis Başkanlığı için adı geçenlerden bir tanesi ve böyle bir sıfata da uygun düşecek bir arkadaşımız. Ama bugünkü ziyaretleri bence şu anlamdadır, sanıyorum sayın Kılıçdaroğlu, bundan 3-5 gün önce, ‘Önümüzde bir Meclis Başkanlığı seçimi var, AK Parti uzlaşma istediğini göstermek istiyorsa, bizimle gelir konuşur’ demişti. MHP’den böyle bir talep olmamıştı, sanıyorum bugünkü ziyaretler Meclis Başkanlığı seçimi öncesinde muhalefet partilerinin düşüncesini almak ve Meclisin bundan sonraki çalışmalarının takvimini beraberce görüşmek arzusuyla olmuştur… Ne görüştüler, bu ne anlama geliyor, doğrusu o kadarını bilmiyorum” ifadelerini kullandı.

”Balkon konuşması ile bugün yaşanan görüşmeler sanki bir biri ile örtüşüyor gibi ne dersiniz?” yönündeki bir soru üzerine ise Arınç, şöyle devam etti:

”(Meclis Başkanının seçimi konusunda bizim de düşüncemizi alın), şu anlama geliyorsa yanlıştır, ‘biz size isim verelim veya siz bize isim verin de beğenelim’ buna ihtiyacımız yok… AK Parti bugün içinden çıkaracağı en uygun arkadaşımızı, en azından üçüncü turda seçmek imkanına sahiptir. 276’yı bulur. Bu arkadaşımızın tespitinden önce, nezaketen en azından düşüncelerini almak amacıyla talep olduğuna göre onları ziyaret etmek parlamento geleneğine uygundur. Bir aday belirlediğimiz zaman bu muhalefetin arzu ettiği bir aday olabilir, olmaya da bilir, biz onu Meclis Başkanı olarak seçebiliriz, ama onları dinlemek, düşüncelerini dinlemek medeni bir davranış, siyasi açıdan da olumlu” dedi.

”CHP hala bu Meclis Başkanlığı sürecinde yemin etmemekte ısrar ederse, Meclis Başkanı’nın durumu, meşruiyeti, tartışma konusu olur mu?” şeklindeki bir soru üzerine de Arınç, ”Meşruiyet konusunda hiç bir eksikliği olmaz, 276’yı bulur hukuka, kanuna, teamüllere uygun Meclis Başkanı seçilir” yanıtını verdi.

CHP’Lİ MİLLETVEKİLLERİNİN YEMİN ETMEMESİ

”CHP bu tutumunu sizce ne kadar sürdürür?” şeklindeki bir soru üzerine de Arınç, ”Uzun süre gidemez, ama bu sözümle onları tahrik etmek istemiyorum. Çünkü kendimi onların yerine koyuyorum, empati yapıyorum, bence yarın bir bahane bulup, ‘Biz pazartesi günü Meclis‘e geleceğiz’ demeleri çok doğru olur, çok uygun olur. (Aksi taktirde) Halk nazarında itibarları giderek sıfırlanır, öyle erken seçimle falan kimseyi korkutamazlar. Erken yapılacak bir seçim CHP‘yi yüzde 20’nin altına düşürür. Millet oynanan oyunun farkında değil mi? ‘Biz sizi seçtik gönderdik, yüzde 26 da oy verdik. Her biriniz milletvekili oldunuz, yasama çalışması yapacaksınız. Siz orada olup da nasıl kürsüye çıkmazsınız, and içmezsiniz, çalışma yapmazsınız’ demezler mi? Bu CHP‘nin bütününe ait bir karar olamaz. CHP gelenekleri olan bir parti, demokrasiye, rejime, Cumhuriyete en çok katkıyı sağlamış olduğunu iddia eden bir parti. Geçmişte bunun örnekleri var, ama şimdi parlamento için seçilip de parlamentoyu dışlayacak bir yapıya bürünmesi, eski CHP‘lileri de fevkalade rahatsız ediyor. Kendi içlerinde tekrar toplanacaklardır, sanıyorum ki bir kurultay hazırlığı sayın Kılıçdaroğlu’nu rahatsız ediyor, o kurultayın toplanması veya imzaların belli bir sayıya ulaşamaması onu rahatlatır, parlamentoya gelirler biz kendilerinin and içmesini alkışlarız.”

(AA)

Post Author: SerGe

Leave a Reply