Türkiye’nin gururu başarılı kalp cerrahı Prof.Dr. Mehmet Öz, Esquire dergisinin yeni sayısına konuştu. ABD Başkanlığı’na göz kırptığını itiraf eden Öz, “İnsanlara hizmet etmek, onların sorunlarını çözmek, çok güzel ve değişik bir duygu” dedi
Dünyanın en başarılı kalp cerrahlarından birisi olan Prof. Dr. Mehmet Öz, Esquire dergisinin yeni sayısına bir röportaj verdi. Yeniköy’deki evinin kapılarını dergiye açan ünlü doktor, Esquire’ın Amerikan versiyonuna yazılarıyla da katkıda bulunuyor. Togan Noyan’a konuşan Öz, ideallerine, sağlıklı beslenmeye ve doktorluğuna dair bilgiler paylaşıyor. İşte Prof. Dr. Mehmet Öz’ün anlattıkları…
Kalp cerrahısınız ama rahatsızlığı başka organlarında olan hastalar bile size danışıyor, sizden fikir alıyor. Bu güvenin sebebi nedir?
İnsanların güveni, biraz da etrafa yaydığım elektrikten kaynaklanıyor. Bilgim doğrultusunda, herkese yardımcı olmaya çalışıyorum; kimseyi geri çevirmemeye, yol gösterme olarak dahi kalsa, akıllarındaki soru işaretlerini kaldırmaya gayret ediyorum. Öte yandan mesleğim icabı, önce genel cerrah oldum. Karaciğer, bağırsak, beyin, sinir sistemi gibi pek çok organdan, bölümden anlaman gerekiyor ki cerrah olabilesin. Bunun eğitimi beş sene kadar sürüyor; sonrasındaysa, üç sene kalp cerrahisi üzerine uzmanlık yaptım ve kariyerime bu organ üzerinden yön verdim.
İdeal doktorun tarifi böyle mi olmalı; her şeyden biraz anlamalı mı?
Bakın, bizim erken yaşta uzman olmamızı istiyorlar.Yani mezuniyetin hemen sonrasında uzmanlığa yönelmen gerekiyor. Bu, çok yanlış bir strateji. Mesela göz doktoru, sadece gözden anlıyor; yazık değil mi? Tabii bu noktada, eğitim süresinin uzunluğu da devriye giriyor ama bir doktor, hal böyle olunca, tek bir alana odaklanabiliyor. Her şeyden biraz anlaman için, genel cerrah olman gerekir. Bu, iyi doktor olmak için, çok önemli bir koşuldur.
ARTIK TEMBELİZ
Çok eskiden, yaşam süresi kısaydı; artık yaşam süresi uzadı ama yaşam kalitesi azaldı gibi bir durum var. Bu durumu, siz nasıl açıklarsınız?
Dediğiniz gibi, çok eskiden, ortalama yaşam süresi 45-50 yıl gibi bir şeydi. Ayrıca, çocuk yaşta ölümlerin oranı yüksekti. Bunda, dönemine göre değişen çeşitli ince ve ağır hastalıkların rolü büyüktü. Bununla birlikte, şimdilere göre daha dinç bir yapımız vardı. Günümüzde, insanlar; şeker hastalığı, yüksek tansiyon gibi rahatsızlıklarla boğuşuyor ve bu durum, eskiye göre daha az hareket ediyor olmamızdan kaynaklanıyor. Artık tembeliz. Eğer bir yerden sonra kaslarını germek için çalışmalar yapmazsan, kasların erimeye başlar ve yaşlandığında dirençsiz, güçsüz kalırsın. Bir süre sonra da, kendi ağırlığını bile kaldıramamaya başlarsın. Bu nedenle de, kansere yakalandığında, hastalıktan kurtulman zorlaşır.
Sağlıktan sonra biraz da politika konuşalım. Başkan olma hayaliniz var mı?
Politika beni çok heyecanlandırıyor. İnsanlara hizmet etmek, onların sorunlarını çözmek çok güzel ve değişik bir duygudur. Neden olmasın? Ancak, eğer hizmet etme kaygın yoksa; politikada kişisel tatminden öteye geçemezsin.
KENDİNİZE ÇOK İYİ BAKIN
Bunamaya karşı, beyni çalıştıran egzersizler dışında, nasıl önlemler almalıyız?
Bunama, vücutta meydana gelen bir patlamanın sonucudur. Şöyle ki, kendinize iyi bakmazsanız, sağlığınızı hiçe sayan davranışlarda bulunursanız; vücutta, bir süre sonra büyük bir patlama meydana gelir. Bu patlama, bazen kanser bazen yüksek tansiyon bazen de bunama olarak karşımıza çıkar. Elbette bu durum, biraz da genetik geçmişinizle ilintilidir. Kendinize her zamankinden daha iyi bakın, sağlığınızla daha fazla ilgilenin ve gerisini şimdilik düşünmeyin.
Kendimize iyi bakma konusunda, bir-iki tüyo verebilir misiniz?
Üç tüyo vereyim: Her gün ‘güçlü’ bir egzersiz, doğal beslenme (bu noktada, özellikle besin değeri yüksek olan yemekleri tercih etmeniz gerekir) ve kalple iyi geçinme. Sonuncusu için şöyle bir parantez açarsak; siz kendinizi ne kadar çok severseniz, vücudunuzdan o kadar iyi geri dönüş alırsınız. Kalbinizi, gerçekten çok sevin. Sigaradan uzak durun, stres eşiğinizi zorlamayın.
Bugünlerde, Himalaya tuzu, altın çilek gibi ürünlerin sağlığımızı korumada yardımcı olduğu konuşuluyor. Sizin bu ürünlerle aranız nasıl?
Himalaya bölgesindeki eski denizlerde ortaya çıkan tuz daha doğal. Bir kere, o tuz işlenmediğinden, vücudumuz için daha sağlıklıdır. Himalaya tuzunu, sinüslerimi temizlemek ve açmak için kullanıyorum. Ancak ben, daha doğal olan tuzlardan da aynı faydayı alacağımızı düşünüyorum.
ZAMANLA YENİ HASTALIKLAR ÇIKAR
Sağlımızı tehdit eden yeni yeni hastalıklarla karşı karşıyayız. Bunlar da yaşam kalitemizi etkiliyor olsa gerek. Örneğin; en az ikiüç çeşit yeni grip türüyle yüzleştik son dönemlerde. Bunların devamı gelecek mi; yeni hastalıklar, beraberinde yeni ilaçlarla karşımıza çıkmayı sürdürecek mi?
Yeni hastalıklar, grip türleri, zaman içinde karşımıza çıkacak; ona şüphe yok. Bu noktada şuna dikkat çekmek lazım; hayvanları yetiştirme, büyütme yöntemlerimiz çok değişti. Onları, antibiyotiklerle, çeşitli ilaç takviyeleriyle büyütmeye çalışıyoruz. Bu, çok sakıncalı bir durumdur. Zira tuhaf virüslerin, ölüm riski yüksek hastalıkların ortaya çıkması, böyle bir anlayışın sonucudur. Bir kere, daha önce bir araya gelmemiş, yan yana yetiştirilmeye çalışılmamış hayvanları aynı çatı altında barındırıyorsanız; birtakım sorunlarla karşılaşacaksınız demektir. AIDS mesela; bu virüs, bu anlayışın bir ürünü olarak, maymunlardan insanlara geçmiştir.
ASIRLIK ÖMÜR KALİTELİ OLABİLİR
Hal böyle olunca, 100 yaşına kadar kaliteli ve sağlıklı yaşamak hayal artık; öyle mi?
Bak, işte buna katılmıyorum. Eğer çok basit egzersizler yapmaya şimdiden başlanırsa, mevsim yiyecekleri tüketilirse ve en önemlisi erken bunama olmazsa (ki bu benim en büyük korkumdur), asırlık bir ömür, gayet kaliteli yaşanabilir.
ETLERİ ÇOK PİŞMİŞ YEMEK EN DOĞRUSU
Yaz döneminde, mide rahatsızlıklarının arttığı biliniyor. Ne gibi önlemler alarak, bu rahatsızlıklarının önüne geçebiliriz?
Bol bol biber; mümkünse acılı olanlarından, soğan ve sarımsak tüketin. Sıcak havalarda mikroplar daha fazla ürer. Bu bakımdan, az pişmiş, çiğ kıvama yakın etten uzak durmakta fayda vardır. Ben bu dönemde, her zaman çok pişmiş eti tercih ederim. Hamburger pek yemesem de, az pişmiş olanını ağzıma sürmem.
YOĞURT VE BÖĞÜRTLEN İKİLİSİ
Bu aralar, manavdan almadan çıkmadığınız beş yiyeceği bizimle paylaşır mısınız? Taze taze hangi meyveleri yiyelim?
Mevsim meyvelerini kesinlikle es geçmem. Favorilerim ise şunlar: Kiraz, çilek, şeftali, kavun ve karpuz.
Sabah kalktınız ve kahvaltı sofrasına oturdunuz. Önünüzde neler var? Neler olmazsa olmazınızdır kahvaltı sofranızda?
Yoğurt ve böğürtlen. Yaz-kış, bu ikiliden vazgeçmem. Yazın, buzluğa böğürtlen stoku yaparım ve kış geldiğinde, yoğurtla karıştırıp tüketmeye devam ederim. Tabii bu, standart bir gün için tükettiğim kahvaltı besinleridir. Mesela zorlu bir egzersiz yapacaksam, öncesinde; yulaf ezmesiyle keten tohumu yağını karıştırıp yerim. Tadı, biraz tereyağına benziyor ama olsun; bana hem güç veriyor hem de beni tok tutuyor. Çok zorlu, günde üç kez falan yapacağım bir egzersiz programı söz konusuysa; üç-dört adet yumurta (protein açısından zengindir) ve acı biber (metabolizmayı hızlandırır) tüketirim.