Erdoğan Davutoğlu’nu Suriye’ye gönderiyor

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, salı günü Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu‘nu Suriye‘ye göndereceğini belirterek, ”Kendileriyle orada gerekli olan görüşmeleri yapacaklar. Bu görüşmelerde mesajlarımız artık kendilerine kararlı bir şekilde iletilecektir. Bundan sonraki süreç, verilecek cevaba ve uygulamaya göre şekillenecektir” dedi.

“SURİYE BİZİM MESELEMİZ

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, ”Suriye konusunu bir dış mesele olarak, bir dış sorun olarak görmüyoruz. Suriye meselesi bizim bir iç meselemizdir” dedi.

Başbakan Erdoğan, Birlik Vakfının Çemberlitaş’taki genel

merkezindedüzenlenen geleneksel iftar yemeğinde yaptığı konuşmada, bugüne kadar birçok konuda ”Acaba halledebilir miyiz?”, ”Acaba söylenenler yerini bulur mu?” diye çok sabrettiklerini söyledi.

Erdoğan, şöyle devam etti:

”Ama artık burada da sabrın son anlarına geldik ve bunun için de bu süreç içinde salı günü Dışişleri Bakanı’nı Suriye‘ye gönderiyorum. Kendileriyle orada gerekli olan görüşmeleri yapacaklar. Bu görüşmelerde mesajlarımız artık kendilerine kararlı bir şekilde iletilecektir. Bundan sonraki süreç verilecek cevaba ve uygulamaya göre şekillenecektir.

Çünkü biz Suriye konusunu bir dış mesele olarak, bir dış sorun olarak görmüyoruz. Suriye meselesi bizim bir iç meselemizdir. Çünkü bizim Suriye ile 850 kilometre sınırımız var, akrabalık, tarih, kültür bağlarımız var. Dolayısıyla burada olanlar, bitenler bizim asla seyirci kalmamıza fırsat vermez. Tam aksine oradaki sesleri duymak zorundayız, duyuyoruz ve tabii ki gereğini de yapmak durumundayız.”

“İÇ HUZURU BULAMAYIZ”

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, insanlığın, yekdiğerinin acısına göz yumdukça, ötekinin yarasına merhem olmadıkça, aradığı iç huzuru ve mutluluğu bulamayacağını belirterek, ”İşte bu anlayışı temsil eden Türkiye’nin dünyadaki konumu bu yüzden her geçen gün önem kazanıyor” dedi.

Erdoğan, Birlik Vakfının Çemberlitaş’taki genel merkezinde düzenlenen iftarda yaptığı konuşmada, bir mübarek iftar vaktinde İstanbul’da eski dostlarıyla birlikte olmanın kendisi için saadetlerin en büyüğü olduğunu belirtti.

Sayısız güzelliğin paylaşıldığı oruç ikliminin insanı çok Farklı iklimlere taşıdığını, bu ayda paylaşma ve dayanışma ruhunun zirveye çıktığını dile getiren Erdoğan, sözlerini şöyle sürdürdü:

”Bu ruhla her sene adeta yeniden diriliyoruz. Bu ruhla yeniden kardeşliğin, komşuluğun ebedi hukukunu idrak ediyor, soframızı, gönlümüzü herkese, her insana açıyoruz. Sahip olduğumuz bütün imkan ve zenginliklerin bize emanet olduğunu, paylaşırsak emanete riayet etmiş sayılacağımızı, paylaşmazsak başkasının üzerimizdeki hakkını haksız yere yemiş olacağımızı bu ayda çok daha kavramış oluyoruz. Şükürler olsun ki bu anlamda muazzam bir ruh ve gönül zenginliğine sahip bir milletin varisleriyiz. Böyle bir ecdadın varisleriyiz. Bu, bizim için ayrı bir zenginlik.”

Türkiye’nin tüm şehir, ilçe ve beldelerinin, tüm mahalle ve köylerinin bu iklimi, dayanışma, yardımlaşma, kucaklaşma için adeta son bir fırsat gibi değerlendirdiğini ifade eden Erdoğan, şunları kaydetti:

”Urfa’dan İstanbul’a, memleketimizde kurulan her Halil İbrahim sofrasının bereketi yüreklerimizi bütünleştiriyor. Ben bu akşamki sofrayı da bir Halil İbrahim sofrası gibi görüyorum. Uşak’tan Artvin’e paylaşılan her lokma vicdanlarımızı arındırıyor. Yediden yetmişe bu birlik ve beraberlik ruhu, bu dayanışma şuuru bizi yeniden kardeş, yeniden millet kılıyor. Zira bizim medeniyet dilimizde soframızın adı Halil İbrahim sofrasıdır. Bizim irfanla yoğrulmuş kültürümüzde misafirin adı tanrı misafiridir. Bizim lisanımızda ekmeğin adı nimettir. Toplumsal hayatımızda komşusu açken tok yatmak bize yasaklanmıştır. Bu evrensel değerleri birey olarak, aile olarak, millet olarak yaşatmak, bizi biz kılan en değerli hasletlerimizdir. İnsani değerleri yüzyıllar boyu savunan bir milletin fertleri olarak bugün yeni bir sınavla baş başayız, karşı karşıyayız. Bireycilik, bencillik, kendisi için istediğini başkası için istememe, kendine hak gördüğünü başkasına çok görme kültürü insanların vicdanında büyük yaralar açıyor. Zayıf olanlar, güçlü olanlar karşısında açıkça haksızlıklara maruz kalıyor. Yaşanan haksızlıkları bertaraf etmek için yeniden insanı yücelten, gücü değil hakkaniyeti merkeze alan, merhametsiz bir rekabeti değil, adaleti, paylaşmayı ve dayanışmayı esas alan bir anlayışa ihtiyaç var.”

”İNSANLIK, YEKDİĞERİNİN ACISINA GÖZ YUMDUKÇA…”

Bu yıl, ”dünya nimetlerine gark olmuş ülkelerin de petro-dolar zengini, endüstri zengini ülkelerin de halklarını mutlu edemediğini” vurgulayan Erdoğan, şöyle devam etti:

”Sarsılmaz zannedilen ekonomiler artık sarsılıyor, zengin refah devletlerinde görülmemiş felaketler yaşanıyor. Öte yandan, dünyanın gözü önünde Afrika’da, Somali’de, Etiyopya’da, Kenya’da yaşanan yoksulluk ve trajediler ise insanı, insanlığından utandırıyor. İnsanlık, yekdiğerinin acısına göz yumdukça, ötekinin yarasına merhem olmadıkça, aradığı iç huzuru ve mutluluğu bulamaz, bulamayacaktır. İşte bu anlayışı temsil eden Türkiye’nin dünyadaki konumu bu yüzden her geçen gün önem kazanıyor. Türkiye, 74 milyon vatandaşının mutluluğunu esas aldığı gibi, insanlığın vicdanı olma noktasında tarihi mesafeler alıyor.”

İLK KARGO UÇAĞI, YARIN ANKARA’DAN MOGADİŞU’YA GÖNDERİLECEK

Başbakan Erdoğan, ”merhamet ayı olan ramazan ayında Türk milletinin kıtlıkla açlıkla susuzlukla büyük bir felakete duçar olan Afrikalı kardeşlerini de iftar ve sahur sofrasına davet ettiğini” belirtti.

Dünyanın her ülkesine, her bölgesine artık Türk insanının merhamet elinin uzandığını dile getiren Erdoğan, Diyanet teşkilatının, Kızılay’ın, TİKA’nın, gönüllü sivil kuruluşların, hamiyetperver milletin, yardımlarını bir an evvel Afrika’ya ulaştırmak için büyük kampanyalar başlattıklarını kaydetti.

Başbakan Erdoğan, kardeşlerine dost elini uzatan Türkiye’nin merhamet elçisi olmak için birbirleriyle yarışan kurumlarını ve yardım elini uzatan, gönlünü, ekmeğini paylaşan fedakar vatandaşları yürekten tebrik ettiğini belirterek, sözlerini şöyle sürdürdü:

”Bizim medeniyet anlayışımız daima insanlıkla dayanışmayı gerektirir. Bizim derdimiz, davamız budur. Yarın inşallah ilk kargo uçağımızı Ankara’dan Mogadişu’ya gönderiyoruz ve ardı ardına gerek kargo uçaklar, gerek gemilerle bu süreci devam ettireceğiz. Gıdasıyla ilacıyla giyinmesiyle vesairesiyle bütün yardımlarımızı inşallah ulaştırmaya devam edeceğiz. Yaradılanı yaradandan dolayı seviyor, yaradılana yaradan adına saygı duyuyoruz. Bu anlayışla yeryüzü sathında insani değerleri savunuyor, mazlumun yanında, zalimin karşısında yer alıyoruz. Bölgemizde yaşanan büyük acılar ‘yetsin artık’ diyoruz. 30 sene önce yanı başımızda bir büyük acı yaşanmıştı da ‘Hama’da bir bülbül öter, boynu vurulur’ demişti değerli kardeşimiz merhum şair Cahit Zarifoğlu. 30 sene sonra bugün, kardeş dediğimiz o ülkenin, Suriye‘nin o yaralı şehrinde, o büyük acının hem de bir ramazan günü yeniden yaşatılmasını hangi akıl, hangi vicdan kabul eder? Var mıdır dünyaya, insanlığa bir sözünüz? Zulümle ne kadar payidar olunur? Demir kafesler ardında daha kaç gün hüküm sürülür? Çok manidardır demir kafesler ardından nice Müslümanlar biliyorsunuz idam sehpalarına götürüldü. Onları idam sehpalarına götürenler şimdi ayakta değil, sedyeyle bakın nereye gidiyor. Arapların bir sözü var. ‘Men dakka dukka’. Böyle bir süreci dünya yaşıyor ama ibret alana ne kadar güzel. Ama ibret almayan için bu süreç çok zarar verir.

Etrafınızda olup bitenler size hiç mi bir şey ifade etmiyor? Halkınızın üzerine kurşun yağdırarak kimi sevindiriyorsunuz? Evet, bunları söylemek, bu soruları sormak zorundayım.” AA

Post Author: SerGe

Leave a Reply