Cansel Elçin, “Hepimizin sorunları ya da kompleksleri olabiliyor. Bunu anladığımızda her şey kolaylaşıyor. İnsan mükemmel olamaz” diyor
Büyük laflar edip ezberlenmiş sloganlar atmıyor. Yıllar önce kendisine Türkiye’ye gelip dizi çekmesi için yapılan teklifi kabul etmeseydi ne olurdu? Bunu hiç düşünüp düşünmediğini sorduğumuzda “Evet. Ne zaman Paris’e gitsem aklıma bu gelir” diyor. Son 15 günlük (Paris) tatilinde de bunu düşündüğünü itiraf ediyor ve ekliyor:
“Tabii ki çok şey farklı olurdu. Türkiye’de insanlar beni tanıyor. Onlarla konuştuğumda beni dinliyorlar, söyleyeceklerimi umursuyorlar. Bu çok güzel. Fransa’da da dizilerde oynarken tanıyanlar vardı; ancak Türkiye’deki kadar değildi. Sabah uğradığım fırında çalışan adam “Akşam sizi izledim” diyebiliyordu, o kadar.”
Nasıl olduysa, araya bir futbol muhabbeti giriyor. Meğer Cansel Elçin bu konuda fanatikmiş; hem de kendi ligini kuracak kadar. (“Süper lige rakibiz!” diyor.) Hatta büyük bir hayalini gerçekleştirip bir stadyumda F1 pilotlarıyla bir vakıf yararına maç bile yapmış.
Tutkulu bir aşığı oynuyorPeki şöhretle arası nasıl? “Tüm bunlar geçici. Hiçbirini çok fazla ciddiye almamaya çalışıyorum. Sadece işimi ciddiye alıyorum. Televizyonda görünmesem, 1-2 ay sonra insanlar beni tanımaz” diyor. İzleyicinin kendisinden çok, canlandırdığı karakteri sevdiğine inanıyor. İşini yapıp beklentileri çok fazla düşünmemeye çalışıyor. Ve kendini bir oyuncu olarak ‘bu televizyon sanatında’ çok fazla tekrarlamamayı umuyor. Ya kendisine hep benzer roller önerilirse? “Hayır” diyebilecek mi? “Bunu zaten yapıyorum. Şu anda oynadığım karakter bir öncekinden çok farklı.Tutkulu, çok kıskanç bir aşığı canlandırıyorum” diyor.
Sadece ne istemediğini biliyor O stüdyoda etrafımızda 7-8 kişi ve fonda gürültü yokmuş, Paris’teki bir bistro’da oturmuşuz gibi yemeğini keyifle yiyor. Az önce söylediği bir söz aklıma geliyor: Çok basit şeylerden dahi keyif alabildiğini belirtmişti. Yeni dizisindeki o çok aşık adamın ilerleyen bölümlerde intikam peşinde olacağı tüyosunu verince; gerçek hayattaki Cansel, “Aşkta kazık yerse affeder miydi? Yoksa dizideki karakter gibi intikam almak ister miydi?” diye soruyorum. Ne de olsa bu yaşta artık kendini tanıyordur, bazı durumlarda ne tepki vereceğini biliyordur…
“İnsan kendini tanıdığını zannediyor ama aslında tanımıyor. Bana gelince, ben sadece ne istemediğimi biliyorum” diyor. Aşkta, yaşadığı ilişkide kavga gürültü istemediğini anlatıyor. “İlişkide gerilimden zevk almam. Bazı insanlar beraberliklerinde kavgayı da sever ama ben bunu çok çocuksu buluyorum” diye açıklıyor. “Ve hatalı olduğunda özür dilemesini bileceksin” diye ekliyor. Özür dilemesini biliyor mu?
“Pembe yalanın devamı da gelir” “Gerektiğinde özür dilerim. Bazen her şey o kadar basit ki… Hepimizin sorunları ya da kompleksleri olabiliyor. Bunu anladığımızda her şey kolaylaşıyor. İnsan mükemmel olamaz” diyor. Mükemmel olmaya çalışan insanların çok sıkıcı olduğunu ekliyor. (Bu arada, yüzündeki ifade, mimikleri adeta her dediğini destekliyor. Ne dediğini duymasanız dahi, yüzüne bakarak o anda ne hissettiğini anlıyoruz.) “O tür insanlara beş dakika dayanamam, onlarla bir kahve bile içmem” diyor. Kendi kusurlarımızla dalga geçmemiz gerektiğini söylüyor.
Aslında çevremizdeki herkesin bizdeki her şeyi gördüğünü, mesela yalan söylediğimizde bunu anladığını vurguluyor. Ya pembe yalanlar? “Yalan yalandır. Pembesini söylersen devamı da gelir” sözleriyle bu konundaki tavrını belli ediyor.
HAYRANLARI KENDi SESiYLE OYNAMIYOR DiYE KIZIYOR
Cansel Elçin, Fransa’da dublaj yönetmenliği de yapmış. Fransa ve Amerika’da bir oyuncunun şivesi bir özellik, sempatik bir şey olarak kabul görüyor. Türkiye’deyse dizilerde mutlaka dublajla ‘giderilen bir kusur’. Oysa gerçek hayatta kimse Cansel Elçin’in bu Fransız aksanından şikayetçi değil! Bunu uzun uzun konuşuyoruz. Kendi bunu her projede dile getiriyor ancak ısrarcı da olmuyormuş. Üstelik hayranları da bu konuda kendisine sürekli mesajlar yazıyor, bunu yapmıyor diye kızıyorlarmış. Bu arada telefonunun çalmaması, hiç mesaj gelmemesi dikkatimi çekiyor. “Galiba telefonu arabada unuttum” diyor. Birisiyle yemek yerken, sohbet ederken telefonla ilgilenmekten hoşlanmıyormuş: “Sürekli telefonla haşır neşir olduğunuzda, anı yaşaya-mıyorsunuz.” Yani Cansel Elçin’le bir araya geldiğinizde öyle bir ihtimal yok!(Setarkası.com)
Elle Dergisi