Çekim yapılan yalının kapısında gördüm onu. Tam “Merhaba ben Nazenin” demek için yaklaşırken, Halil Ergün yüksek oktavdan “Off bu ne sıcak” diye şikâyet etmeye başladı. Huysuz göründü gözüme, ürktüm. Eğlenceli biri aslında. Yüzüne de söylediğim gibi çok hoş sohbet, romantik, geçmişine ve ailesine bağlı, kimseyi yargılamayan, kedileri seven ve soruları cevaplarken köfte-pilav yiyebilen biri. Benim köfteyse güme gitti. İşten vakit bulamayınca dizinin dekoruna karıştı. Halil Bey şimdi “Duymak istemiyorum” diyerek evde volta atan, kızlarına bağırmaktan sesi kesilen Ali Rıza Bey’den çooook uzakta bir yerlerde. Ve o artık 22 yıldır hiçbir projeye “Evet” demeyen Filiz Akın’la aynı karede. Artık “Gün Akşam Oldu…”
Başlamadan en merak edilen dizilerden biri oldu yeni projeniz. Dizileri 4, 5 yıl süren siz ve tam 22 yıldır her projeye “Hayır” diyen Filiz Akın. Hadi bizi biraz daha heyecanlandırın…
Her yapımdan önce asıl ben çok heyecanlanıyorum. “Gün Akşam Oldu” özel bir duruma sahip. Bilinen bir hikâyeye bambaşka bir pencereden bakıyor. Aslında anne babamızla çok az şey paylaşıyoruz. Gerçekler ortaya çıktığında öfkeli patlamalar yaşıyoruz karşılıklı. “Bu durumu en iyi nasıl anlatırız” dedik; herkes kendi hayatlarından hikâyeler anlattı. Andaç bunları topladı. Zamanında ailemizle paylaşmadığımız şeyleri senaryonun içine yedirdik. Senaristler, yönetmen, ben, Filiz Akın, herkesten anılar var senaryoda. Çok fazla yeni dizi var bu sene. Büyük kapışma olacak.
‘Gün Akşam Oldu’nun tanıtım videoları için tıklayınız…
Yaprak Dökümü’nde adeta kimyasal tepkime oldu. Sizin kızlar, damatlar, gelinler dağıldı.
Ben yeni ailemi çok sevdim. Yönetmen Andaç Haznedaroğlu canını dişine takıyor. Ama kızlarımın da iyi olması en büyük dileğim. Yakalarını bırakmıyorum zaten, her gün telefonda konuşuyorum. Dün Deniz’le (Çakır) konuştum. İffet’i oynuyor biliyorsunuz. O kadar heyecanlı ki! O çok önemser işini. Gökçe’ninki (Bahadır) geçen hafta başladı. Umarım hepsi çok iyi sonuç alır.
“Kızları yetiştirip saldım” diyorsunuz…
Saldım, evet. Kızı zapt etmezsen ya davulcuya ya zurnacıya gider. Olmasın istiyoruz öyle.
Yaprak Dökümü oyuncularına “Bu dizi size ne kattı” dediğimde ortak cümleleri “Halil Abi” oldu.
Bir kere ben setleri sinema, dizi diye ayırmam. Burada da senaryo, ışık, oyuncu ve zaman var. Ben hâlâ tek bir planın en iyi olması için heyecanlanıyorum. Zeytinci bir aileden geldiğim için bu örneği veriyorum; tek bir zeytin tanesinin yerde kalmaması için verilen emeği, tek bir zeytini atmanın doğaya ihanet olduğunu biliyorum. Tek bir planı ciddiye almamak da bu mesleğe ihanettir. İşte genç oyuncuları böyle kucaklıyorum, bu duyguları benden görerek öğreniyorlar. Ekrana geçen ruh bu.
Peki bu sizin hayatınız mı? Başka bir hayatınız var mı?
Bazı oyuncular “gerçek hayatımla işimin alakası yok” falan der. Hayatımın ta kendisi burası, gerçekte başka bir hayat yaşamıyorum. Bugünü bir daha yaşamayacağız öyle değil mi? Demek ki hayat bu.
Yaprak Dökümü’nün babası Ali Rıza Bey’den iki replik kaldı geriye; “Yazıklar olsun” ve “Duymak istemiyorum.” Eşref Bey’den de alabilir miyiz?
“Yaa demek öyle” der arada. Ama olan bitene daha olgun bakıyor Eşref Bey. Rahat olun.
‘FİLİZ AKIN ÇOCUK GİBİ HEYECANLI’
5 yıl boyunca siz ağladınız seyirci ağladı. Yine mi Ali Rıza Bey?
Ağlamadan olmaz ama Eşref Bey’in çok sulu göz olmayacağı kesin.
Sesiniz güzel mi? Şarkılar söyleyerek dolaşırmışsınız sette.
Bilmem, Andaç (Yönetmen) söylesin.
Andaç Haznedaroğlu: Sesi çok güzel. Neşesi hepimize yetiyor. Kamera asistanlarından biri durgundu bir gün. İlk o fark etti.
Filiz Akın’la oynamak nasıl?
22 yıl sonra sete döndü Filiz Hanım. Bu bile cevap aslında. Onun sahnelerinde bütün ekip çok duygulanıyoruz. Çok iyi arkadaşız sette.
Daha önce birlikte bir projede yer almış mıydınız?
Daha önce hiç çalışmamıştık.
Ama ikiniz de Yılmaz Güney’i çok seviyorsunuz.
Çok, o da ben de! Bir de sinema dünyasına bakışımız aynı. O da çok deney ve bilgi taşıyor arkasında. Benim yaşadıklarım da eklenince… Eskiyle ilgili çok sohbet ediyoruz. Çok zarif biri Filiz Akın ve hâlâ bir çocuk gibi heyecanlı, yüzlerce filmden sonra. Mesleğine saygısı var. Bir de yanlış yapıp kimseye yük olmak istemiyor, böyle hassas. Gençlerin çok ders alması lazım ondan.
‘AŞIK OLDUĞUM ZAMAN KOKARIM BEN’
Doğup büyüdüğünüz Müşküle Köyü’nü, İznik’i kör birine anlatın şimdi.
Yoğun ot, hemen sonra da göl kokusu alırsın. Mevsim sonbahar ilkbahar arası gidip gelir. Yabani çiçek kokuları da katalım biraz. Gelincik ve papatya… Harmanın yanık tozla karıştığı kokuyu da eklersin. Olur bizim oralar. Kokularla anlatırım yani. Aşkı da kokuyla anlatırım, âşık olduğum zaman kokarım ben. Kokuyu çok önemserim. Başkası yüzünü buruşturur, sen ölürsün o kokuya. Seneler sonra karşılaşırsın o insanla, koku moku almazsın. Ne ilginç değil mi? Aşk kimyadır, seni ele geçirir. Ama yaşamaya değerdir.
Olur inşallah!
Aman bu yaştan sonra! Oldu da bitti maşallah!
Yok ben kendim için dedim zaten.
Aşkın yakasını bırakmayın. Ben hiç olgunlaşmadım mesela. Aşkı çocuk gibi yaşadım. Çocuk kalan iyidir. Oturaklı herif her şeyi yapar. Aynen böyle yaz. O sömürür, işkence eder, döver aldatır. Hiç umudunuzu kesmeyin aşktan. 40 yaşında salya sümük oldum ben. Evde kalmışlar gibi niye aşk konuşturuyorsun beni canım.
Çok güzel anlatıyorsunuz, kesmedim. Çılgınlık hayatınızın neresinde?
Hayatım çılgınlığa izin vermedi. “Dünya meseleleri, sorumluluk taşıyan sanat anlayışı” derken olmadı. Bir de aile yapım izin vermedi tabii. Mesela aktör dediğin oryantal de yapmalı. Bizde erkeklerin oynadığı çiftetelli bile farklıdır. Erkeğin kıçı başı oynamaz. Beceremem de zaten. En büyük çılgınlığım, benim kuşağımda da örneğinin çok görüldüğü gibi şu; herkes yatlar katlar yaparken bizim aklımıza bile gelmedi. Yeni yeni evlerim oldu.
Kuşağım deyince aklıma geldi, sizi içkiye Kadir İnanır alıştırmış doğru mu?
Hiç değil. Ben içkici değilim bir kere. Evimde bira bile yok. Aylarca içmesem aklıma gelmez. Param da yoktu zaten. Arada bir cin tonik içerdik. Ama bak rakı içmeyi onlardan öğrendim. Mustafa Alabora, Tarık Akan… Yani, içkisi sigarası yok, parası var, eli yüzü düzgün, bekâr; kısacası iyi bir adayım.
‘KEŞKE SOMALİ’DEN İKİ KARDEŞ GETİRİP BAKSAYDIM’
Aile kurmadınız ama ailenin önemini dilinizden düşürmüyorsunuz.
Kız kardeşlerim, ağabeylerim var, geniş, feodal bir aileyiz. Bilirim ki başıma ne gelirse gelsin orada benim için yakılmamış bir gemi var. Yeğenlerim, eşini kaybedenler, evlenenler… En keskin devrimcilik günlerimizde bile çok bağlıydım ama vıcık vıcık değil, içeriden sevdim. “Bu bağlılığın insanların seni iyi değerlendirmesini engelleyecek” demişlerdi. Önce anlamamıştım ne demek istediklerini. Aslında hâlâ anlamıyorum. Halbuki o bağlantı bir sürü kayıp ve örselenmeden korudu beni. Yakılmamış gemi çok önemlidir insan hayatında. Soylu kalırsınız. Aile çok önemlidir.
Hadi siz yuva kurmaya fırsat bulamadınız. Anneniz falan başınızın etini yemedi mi?
Yemez mi! Diyorum ya sürekli düğün vardı ailede. Bitmeyen düğünler ve problemler ailesi. Ben en küçük çocuktum. Bir türlü olmadı. Kurumu da önemsemedim herhalde. Annem bir gün dedi ki; “Bari kör topal bul bir tane, malına mülküne sahip çıksın. Ben biliyorum seni, takarsın kafana bir şeyi, çeker gidersin. Karın olursa sahip çıkar.” Doğru demiş.
Bu saatten sonra evlenir misiniz?
Hiç bilmiyorum. “Ya malım için ya şöhretim için geliyorlar bana” derler ya, “Benim için” gelin diyorum.
Bu yaştan sonra baba olmaktan korkar mısınız?
Hiç korkmam da yazık değil mi çocuğa yani. Zaten peşinden koştuğum çok çocuk var, kardeşleriminkiler. Bazen öyle sahipleniyorum ki, günlük rapor falan alıyorum. Beş yıl önce “Olsa mıydı” bir tane dedim. Şimdi artık demiyorum. Ama düşünsene imkânlarım var. Keşke Somali’den iki kardeş getirip baksaydım, hayata salsaydım olanları. Ama bunlar beylik laflar, yarın sabaha çıkıp çıkmayacağımız belli değil.
‘GÖBEK YOK YANLAR VAR’
Sizi üzmek gibi olmasın ama epey kilo almışsınız.
İki yılda 30 kilo aldım. Çekimlerde yere çok düşüp kalkmaktan rahatsızlandım. Hareketsizlik yaş genetik derken olan oldu. 1 sene diye başladık Yaprak Dökümü’ne düşünsene beş sene oldu. “Yakışıyor” diyorlar ama veriyorum şimdi. Zamanında da çok çaba gösterdim, liposuction yaptırdım, Kuşhan’a bile gittim. Şimdi Taylan Kümeli’ye gidiyorum, bütün yaptıklarımdan sonra en aklı başında ilişkiyi onunla kurdum. Kilo beyinle veriliyor ama bu net. En az 20 kilo vereceğim. Sağlığım için ama yoksa mankenlik yapacağımdan değil, bu saatten sonra aşk filmi de çektirmezler.
“Babaya da göbek yakışır” diyorsunuz.
Göbek yok bee yanlarda var.
’12 EYLÜL’ÜN DEFTERİNİN DÜRÜLMESİ LAZIM’
“Daha lisedeyken ülke sorunlarını tartışıyorduk” diyorsunuz. 1965’te komünistsiniz diye okuldan atılmışsınız. Şimdiki gençler için ne diyeceksiniz bunların ışığında?
Teknolojik gelişmelere çabuk adapte olmaları, hayatları üzerine kafa yormaları çok güzel bence. Ama dünyadan bihaber olmak iyi bir şey değil. Daha fazla okumalılar. Biz de gereğinden fazla bilgi doluyduk tabii. Gerçi bugün olsa aynı şeyleri yapar mıydım? Yapardım.
Gerçekten yapar mıydınız? Sanatçı için besleyici mi acaba hapis yatmak? Hani en büyük eserler acılardan, yoklulardan çıkmıştır ya…
O günün koşullarında bunları yaşamak insanlaşmamın çok önemli bir süreciydi. Acı hayatın kendisi. Acı temel harçlarımdan biridir. Beni akıl almaz heyecanlandırır. Besler. Fikir jimnastiği yaptırır. İçeride olmak da hüznü besler. 12 Mart döneminde iki yıl içeride kaldım. İnanır mısın bir gün bile pişmanlık hissetmedim. 12 Eylül’de de içeride acı şeyler yaşandı. Faşizmin her türlüsüne ölene kadar karşıyım. 12 Eylül’ün defterinin dürülmesi lazım. Ölmeden Allah bana bunu göstersin.
Yumuşadınız mı biraz peki?
Hayır ama daha geniş ve çok boyutlu bakmaya başladım. Bir sürü solcuyla artık farklı düşünüyoruz. Ayrı bakıyoruz hayata. Meselelere daha demokratik bakıyorum. Şiddetin, militarizmin ve şovenizmin karşısındayım. Sivil bir dünyanın özlemi içindeyim. Bütün kavgamız bu olsun. Solcuların farklı farklı düşünmesi sağlıklılık işaretidir. Hayattan hiç umudumu kesmedim. Ama şiddet, işkence, 12 Eylül faşizminin anayasası, hâlâ Türkiye’nin halletmesi gereken çok iş var.
BABA ÜÇLEMESİ
1- Baba Evi: 1997-2002
Baba Mahmut karakterinde
Dizi aslen Orhan Kemal’in “Küçük Adamın Romanı” adını taşıyan üçlemesinin ilk kitabından uyarlanmış. Seri “Avare Yıllar” ve “Cemile” ile devam ediyor. “Sinema varken dizi yapmayı doğru bulmamıştım, çok geç yakaladığım bir şeydi sinema. Ama öteki taraftan ayakta kalabilme durumu vardı. Zor karar verdiğim bir dizi oldu. Mahmut taşradan gelmiş, İstanbul’da tutunmaya çalışan bir baba. Bu durum zaten benim için başlı başına bir hikâye, çok ilgilendiğim bir konuydu. Mahmut sert bir babaydı. Geçmişinden getirdiği izler vardı.”
2- Yaprak Dökümü: 2006-2011
Baba Ali Rıza karakterinde
Yaprak Dökümü adlı dizi Reşat Nuri Güntekin’in aynı adlı eserinden günümüze uyarlandı. “Ali Rıza Bey tam bir İstanbul efendisiydi. Bürokrat özellikleri vardı. Çocukları harap olacak diye kaygılanıyordu. İstanbul’u biliyor ama çocuklarına anlatamıyordu. Belli değerleri korumaya ve ailesini bir arada tutmaya çalışıyordu.”
3- Gün Akşam Oldu: 2011-?
Baba Eşref karakterinde
Dizi 6 Ekim’de Show TV’de . “Eşref Bey, Egeli. hayata güzel bakan, gülümseyen bir adam. İçinde kalmış hayalleri var. Tutkulu bir âşık aynı zamanda. Karısına hâlâ âşık. Diğer babalarda bu yok. Çok başarılı bir baba olduğunu düşünüyor, herkesi mutlu zannediyor. Ama hayat programladığın gibi gitmez. Fark ettiğinde infiale kapılır, yeniden başlamaya yeltenir. Diğerleri gibi ‘höt zöt’ ya da ‘yazıklar olsun’ diyen bir baba değil.