Akit, Yunanistan ve Kıbrıs Rum Yönetimi’nin, Türkiye’nin Akdeniz’deki “Münhasır Ekonomik Bölgesi”ni kendi aralarında nasıl paylaştıklarını gösteren skandal bir haritaya ulaştı.
Yunanistan ve Kıbrıs Rum Yönetimi’nin, Türkiye’nin Akdeniz’deki “Münhasır Ekonomik Bölgesi”ni kendi aralarında nasıl paylaştıklarını gösteren skandal bir harita ortaya çıktı.
Akit’in haberine göre Türkiye’nin Akdeniz’deki yaklaşık “Münhasır Ekonomik Bölgesi” 145 bin km kare iken, Yunan ve Rumlar tarafından hazırlanan haritada bu 41 bin km kare olarak gösteriliyor. Geriye kalan 104 bin km kare ise Yunan ve Rumlar tarafından paylaşılmış…
DUDAK UÇUKLATACAK RANT
Yunanistan ve Rum Yönetimi’nin bu ihtirasının altında Akdeniz’deki dudak uçuklatan miktardaki doğal gaz yatıyor. ABD Jeolojik Araştırma Merkezi’nin tahminleri de dahil olmak üzere, Doğu Akdeniz’e yönelik araştırma sonuçlarına göre, bölgede, toplam 15 trilyon metreküplük bir doğal gaz rezervi mevcut.
1500 TRİLYON DOLAR
Trilyon metreküplerle ifade edilen bu doğal gazın nakit cinsinden ifade ettiği değer ise baş döndürücü: Satış fiyatı ortalama 100 dolardan, 15 trilyon metreküp doğal gazın satış bedeli 1500 trilyon dolar yapıyor.
RUMLAR ENGELLENMEZSE
Rum Yönetimi’nin burada sondaj çalışmasının engellenememesi halinde, çok kısa bir süre sonra, diğer ruhsat sahalarında araştırma yapma hakkı elde etmeye yönelik uluslararası bir yarışın yaşanacağı ifade ediliyor.
İşte Akdeniz’de yaşanan krizin öncesinden itibaren tüm detayları:
ULUSLARARASI HUKUK NE DİYOR?
Uluslararası hukuka göre deniz yetki alanları kıyıdaş ülkeler arasında anlaşma ile belirlenmesi gerekiyor. Edinilen bilgilere göre Güney Kıbrıs Rum Yönetimi(GKRY) ise, Yunanistan ile dirsek teması içinde, Doğu Akdeniz’de en uzun kıyı hattına sahip olan Türkiye’yi neredeyse Antalya Körfezi’ne hapsedecek bir politika takip ederek, 2003’te Mısır, 2007’de Lübnan ve 2010’da İsrail ile sınırlandırma anlaşmaları yaptı; 2004 yılında ise sözde Münhasır Ekonomik Bölgesini (MEB) Türkiye’nin ve KKTC’nin haklarını gasp edecek şekilde tek taraflı olarak ilan etti. Rum Yönetimi’nin girişimleri sadece Türkiye ve KKTC’nin her seferinde itiraz ettiği sınırlandırmayla da kalmadı. 2007 yılında, önemli bir kısmı Türkiye’nin MEB’iyle çakışan sözde yetki alanları içinde doğal gaz/petrol arama faaliyetleri için uluslar arası şirketlere ruhsat vermeye de başladı.
TÜRKİYE GÖZDAĞI VERDİ
Bugün krize neden olan sondaj faaliyeti de, İsrail ortaklı bir konsorsiyum olduğu belirtilen Noble Energy isimli bir Amerikan şirketi tarafından GKRY’nin esasen vermeye yetkili olmadığı geçersiz bir ruhsata istinaden Kıbrıs’ın güneyindeki sözde 12 numaralı parselde yapılması öngörülen hidrokarbon yatakları keşfine yönelik. Ruhsatlandırma konusu ilk defa 2007’de gündeme geldiği zaman Türkiye oldukça sert bir tutum sergilemiş, Deniz Kuvvetleri, GKRY tarafından ihaleye çıkarılan sahalarda gerçek mermiler kullanarak tatbikat ve eğitimler gerçekleştirmiş, hatta Türkiye’nin bu tutumu AB İlerleme Raporları’nda da eleştiri konusu olmuştu.
GKRY, TEPKİLERİ GÖZ ARDI EDİYOR
Uzmanlara göre GKRY, ya sırtını AB’ye dayamış olduğu düşüncesiyle, ya enerji sektöründeki güçlü uluslararası şirketlere ve bunların arkasındaki devletlere güvenerek, ya da her zamanki küstah yaklaşımı ile Türkiye’nin ikazlarını bir kez daha göz ardı etme eğiliminde. Yada, tek taraflı olarak ilan ettiği MEB’in hemen yanı başındaki İsrail MEB’i içerisinde değeri yüz trilyon dolarlarla ifade edilen doğal gaz yataklarının benzerini sözde kendi MEB’i içerisinde keşfetme ümidi ile olası gerilimlere karşı gözünü karartmış ve kapatmış durumda.
DUDAK UÇUKLATACAK RANT
Rum Yönetimi’nin bu ihtirasının anlaşılır bir şey olduğunu; zira rakamların dudak uçuklatacak cinsten olduğunu ifade eden uzmanların aktardığı bilgilere göre; halihazırda İsrail’in Leviathan ve Tamar sahalarında ispatlanmış doğal gaz miktarı yaklaşık 700 milyar metreküp ve bu yüzde 50 olasılıkla, 1.8 trilyon metreküpe kadar çıkabilir. Sadece Leviathan sahasındaki ispatlanmış 453 milyar metreküplük doğal gaz miktarının, 25 Avrupa ülkesine 30 yıl yetecek büyüklükte olduğu belirtiliyor.
15 TRİLYON METREKÜPLÜK DOĞAL GAZ REZERVİ
Bu rakamlar sadece İsrail’in MEB’i içerisinde kalan doğal gaz için geçerli. Ölçeği genişletip Kıbrıs-İsrail-Mısır-Girit arasındaki deniz bölgesine bakıldığında ise Rum Yönetimi’nin iştahının niye bu kadar kabardığı daha da iyi anlaşılıyor. Zira, ABD Jeolojik Araştırma Merkezi’nin tahminleri de dahil olmak üzere, Doğu Akdeniz’e yönelik araştırma sonuçlarına göre söz konusu deniz bölgesinde, yine yüzde 50 olasılıkla, toplam 15 trilyon metreküplük bir doğal gaz rezervi mevcut.
1500 TRİLYON DOLAR
Trilyon metreküplerle ifade edilen bu doğal gazın nakit cinsinden ifade ettiği değer ise baş döndürücü: Satış fiyatı ortalama 100 dolardan, 15 trilyon metreküp doğal gazın satış bedeli 1500 trilyon dolar yapıyor. Halen içinde bulunduğu ekonomik zorluklar göz önüne alınırsa, Rum Yönetimi’nin bu trilyon dolarlarla başının dönmesini makul karşılamak gerekiyor.
GÖZLERİ BU ZENGİNLİKTE
Rum Yönetimi’nin tek taraflı olarak ilan ettiği MEB’inde her türlü sondaj faaliyeti yapmasını haklı bulduklarını deklare eden başta Yunanistan olmak üzere bölgedeki zenginlikte gözü olan diğer ülkelerin de bu cazibenin etkisine kapılmış durumda oldukları ifade ediliyor.
TÜRKİYE’NİN ÜZERİNDE DURMASI GEREKEN SORULAR
Bu noktada uzmanlar, şu soruları gündeme getiriyor: “Peki Türkiye, hemen yanı başındaki bu enerji girdabının ve bölge jeopolitiği değiştirecek ölçekteki süratle yaşanan gelişmelerin neresinde? Örneğin, Türkiye’nin MEB’i ne derece bu zengin hidrokarbon yataklarını kapsıyor? MEB’leri bizimkine komşu olan diğer kıyıdaş ülkelerle/yönetimlerle sınır ihtilaflarımız var mı? Ve de en önemlisi, bu ihtilafların Türkiye’nin menfaatlerini koruyacak şekilde ele alınmasına ilişkin siyasi irade ne kadar kuvvetli?”
TÜRKİYE DENİZİNE SAHİP ÇIKABİLİYOR MU?
Türkiye’nin devlet olarak kendi MEB’inin sınırlarını bugüne kadar resmen deklare etmediği; ancak, özellikle Rum Yönetimi’nin tek taraflı ya da ikili girişimlerine karşılık Doğu Akdeniz’de Kıbrıs’ın batısından geçen bir boylama atıfla, bu boylamın batısında Türkiye’nin hak ve menfaatlerinin bulunduğuna; Kıbrıs Türklerinin ise Ada’nın tüm doğal kaynaklarından eşit şekilde yararlanma hakkının olduğuna dair Dışişleri Bakanlığı’nca açıklamalar yapıldığı görülüyor.
RUM YÖNETİMİ’NİN ÇİZDİĞİ HARİTA
Diğer taraftan, internet ortamında, Kıbrıs Rum Yönetimi ve Yunanistan’ın kendileri ve Türkiye için takdir ettikleri MEB sınırlarına ilişkin çok daha fazla çizim ve harita bulabilmek mümkün. Bu haritalarda, Doğu Akdeniz’de en uzun kıyıya sahip olan Türkiye’ye, alay edercesine, neredeyse ancak karasuyu miktarınca MEB öngörüldüğü, bu suretle Türkiye’nin adeta Antalya Körfezi’ne sıkıştırıldığı, görülüyor.
AKDENİZ’İ ARALARINDA BÖYLE PAYLAŞMIŞLAR
İŞTE TÜRKİYE’NİN AKDENİZ’DEKİ MEB’İ
Oysa, Prof. Dr. Sertaç Hami Başeren’in yaptığı akademik çalışma sonucuna göre, Türkiye’nin Akdeniz’deki MEB’inin yüz ölçümü yaklaşık 145.000 km2 .
Bu rakam, Marmara Denizi ve Kıbrıs Adasının her birinin 10 katından fazla ve Karadeniz’in tamamındaki kıta sahanlığımıza denk bir büyüklük.
RUMLARIN TAKDİR ETTİĞİ MEB İSE 41 BİN KİLOMETRE KARE
Yunanistan ve Kıbrıs Rum Yönetemi tarafından Türkiye’nin MEB’i olarak takdir edilen alanın ise sadece 41.000 km2 olduğu ifade ediliyor. Türkiye’nin gerçek MEB’i olan 145.000 km2’den düşülen 71.000 ve 33.000 km2’lik alanların Yunanistan ve Kıbrıs Rum Yönetimi arasında paylaşıldığı görülüyor. Uzmanlara göre bu; Doğu Akdeniz’deki 145.000 km2’lik bu kıta sahanlığı parçasına sahip olup olamama ve Türkiye’nin denizlerinin üçte birine sahip olup olamaması anlamına geliyor.
KAYBIMIZ ÇOK BÜYÜK OLUR
MEB’le ilgili en ufak kayıpların bile binlerce trilyon dolarlık bir zenginliğin söz konusu olduğu bir deniz alanında çok büyük ekonomik kayıpları da beraberinde getireceği ifade edilirken, Türkiye’nin denizindeki her bir santimetrekarelik hakkına sahip çıkma bilinci ve ciddiyeti içinde hareket ederek, uluslararası hukuk kuralları çerçevesinde sahip olabileceği MEB’inin tekrar tekrar dikkatlice hesaplanması gerektiği belirtiliyor.
145 BİN KİLOMETRE KARE’NİN DE ÜSTÜNDE BİR MEB SÖZKONUSU
Doğu Akdeniz’de MEB ile ilgili yapılacak hesaplamalarda, uluslar arası hukuka göre Anadolu ile Afrika kıtası arasındaki orta hattın esas alınması gerekliliği ile Türkiye’nin kıta sahanlığı uzantısı üzerinde kalan Yunanistan’a ait Ege adaları ile Kıbrıs’ın Anadolu anakarasından çok daha az deniz alanına sahip olabileceği prensiplerinin, Türkiye’nin bölge ülkeleri ile yapacağı sınırlandırma görüşmelerinde elini çok ciddi kuvvetlendiren faktörler olduğu; bu bağlamda, Kıbrıs’ın güneyindeki deniz alanlarında da hak iddia edebileceği; bu durumda 145.000 km2’nin de üstünde bir MEB alanına sahip olabileceği kaydediliyor.
TÜRKİYE CEVAPTA ZAYIF KALIYOR
Gelinen noktada, özellikle Kıbrıs Rum Yönetimi’nin attığı adımların, Türkiye aleyhine sınırlandırma anlaşmaları yapmanın ötesine geçmesi; bu kapsamda kendisine ait olduğunu iddia ettiği alanlarda doğal gaz ve petrol arama ruhsatları dağıtmaya başlaması; bununla da yetinmeyip, fiili olarak sondaj çalışmalarını başlatma teşebbüsü, artık sözlü ve yazılı itirazların ötesine geçip Türkiye ve KKTC adına üzerinde hak iddia ettiğimiz alanlardaki hayati çıkarlarımızı korumak için harekete geçilmesini gerektiriyor. Maalesef geride kalan zaman ve yaşanan sürecin geldiği aşama, GKRY’nin, Türkiye’nin “siyasi ve diplomatik” girişimlerinden pek de etkilenmediğini gösteriyor.
GKRY ACİLEN ENGELLENMELİ
Rum Yönetimi’nin ilan ettiği MEB’i içindeki 12 numaralı parselde sondaj çalışmasının engellenememesi halinde, çok kısa bir süre sonra, 2011’in son aylarında, GKRY’nin diğer ruhsat sahalarında araştırma yapma hakkı elde etmeye yönelik uluslararası bir yarışın yaşanması mukadder olacağı ifade ediliyor.
YAĞMAYI SEYRETMİŞ OLURUZ
Rumların sondaj çalışmasının engellenmemesi halinde, uzlaşmaya ve pazarlığa tabi alanlar bir tarafa, kesin olarak Türkiye’nin MEB’i içerisindeki deniz alanlarında bile GKRY adına doğal gaz/petrol arama/çıkarma faaliyetleri yürüten çok uluslu şirketlerle karşılaşmamız ve gerçekte Türkiye’nin bugünkü ve gelecek nesillerinin payı ve hakkı olan zengin kaynakların başkaları tarafından yağmalanışını seyretmemizin kaçınılmaz olacağı kaydediliyor.
Fatih Akkaya / Yeni Akit