Seyircinin Şehvetle İmtihanı

Kız babalarının muhabbet tellallığına soyunduğu, yakışıklı delikanlıların jigololuğu meslek edindiği, kızların sürekli evlilik dışı doğum yaptığı acayip bir dizi dünyası oluştu

 

‘Bilim-kurgular’ insanlığın ufkunu genişletirken, bu ‘elim kurgular’ hayatımızı karartmasa bari” demiş Yüksel Aytuğ (13 Ekim 2011 Perşembe). Az söylemiş. Ensest tecavüz, sınırsız şiddetin ve cinsel teşhircilik ekranlardan seyircinin zihnine boca ediliyor. Yapımcılar Aşk-ı Memnu, Kuzey-Güney, Öyle bir Geçer Zaman ki vs. dizilerle muhafazakar bir izleyici profiline nihilist bir izlence sunuyor.

Aşk-ı Memnu depremi
( Kelimenin tam anlamıyla böyle) en son İran’ı sallamış. Haberlere bakılırsa Kültür Bakanımız dizilerin yurtdışında gördüğü ilgiden pek hoşnut. Ancak bu duruma en son sevinecek kişi Kültür Bakanımız olmalı. Zira mevcut başarı kültürel değil, ticari bir başarı. İyi dekore edilmiş, iyi çekilmiş, Türk dizileri teknik anlamda göz alıcı duruyorlar ve kuşkusuz merak uyandırıyorlar. Ancak kültürel anlamda Türkiye hakkında ki kadim hurafeleri hortlatacak cinsten bir muhtevaya sahipler. Dizilerimize bakan bir Makedon, Arnavut ya da Avusturyalı acaba bu meşum manzara karşısında ne düşünür? Ensest, teşhir ve tecavüz’ün kol gezdiği, konfora tapınılan, içinde inancın yer bulamadığı, köksüz, tarihsiz, meselesiz, özentili bir hayat algısının dramatize edildiği dizilerimiz acaba tam da bizi mi resmediyor?

Adını Feriha Koydum 
Son bölümde apartmanın kapıcı çifti Rıza (baba) ve Zehra (anne)nin yatak odasında abajur yanıyor, yani vaktin gece olduğunu haber veriyordu. Lakin abajurun arkasındaki pencereden ancak öğle vaktinde rastlanabilecek güçlü bir gün ışığı geliyordu. Senaryoda gösterilmeyen titizliğin bu tür teknik konularda gösterilmesini beklemek haksızlık olur mu acaba?

İkiyüzlülük ve MuhafazakÂrlık
Haluk Bilginer bir röportajında, “Türkiye’yi Zeki Müren’e” benzetmiş. Bilginer’in tartışmasına girmeyeceğim ama bu söz üzerinden topa girip, konuyu başka bir yere getirmek istiyorum; Muhafazakarların sanatsızlığına. Muhafazakarların sanatsızlığı esasında bir finans sorunu olmaktan çok bir yetenek, kültür ve samimiyet sorunudur. Sorun yetenek sorunudur çünkü: Ortada ne “yeteri” ölçüde yetişmiş senarist, yönetmen, kurgucu, yapımcı; ne de kamera önünü her anlamda dolduracak kadın erkek, pırıltılı kalifiye oyuncu var. Ayrıca Kültür Sorunudur, çünkü: ortaya muhafazakar değerleriyle örtüşen bir film, albüm ya da tiyatro eseri konulsa da, akşamları her tür diziyi izleyip, otomobilinde her çeşit müziği dinleyen muhafazakar tip bu eserler karşısında birden bir istilacı Moğol atlısı tavrı sergileyerek bütün bu kültürel ürünleri görmezden gelir. Ve filmler gişede yatar, seyircisiz salonlara oynanır oyunlar ve tabii ki albümler rafta kalır. Akşamları ne yuttuğuna bakmadan önüne gelen her yapımı oburca tüketen aynı muhafazakar tip; büyük, sükseli bir Amerikan filmi izledikten sonra; muhafazakarların sanatsızlığından, kendi değerlerimizi anlatan filmlerin yokluğundan yakınır durur. Gördüğünüz üzere bu bir samimiyet sorunudur.

İyi…
Nuri Bilge Ceylan’ın seyirci tarafından sevgi ile nefret arasında bir yere oturtulan son filmi “Bir Zamanlar Anadolu’da” filminin Oscar aday adaylığı iyiydi.

Kötü…
Altın Portakal’ın solcu çığırtkanlara iadei itibar festivaline evrilmesi ve Rutkay Efendiye ancak CHP’li bir belediyede tesadüf edilebilecek, nedeni meçhul bir ödül verilmesi hakikaten kötüydü.

Çirkin…
Kötü olan “cin olmadan adam çarpmaya çalışan”, çakma Che Guevara triplerindeki Rutkay Aziz’e ödül verilmesiydi. Aziz’in ödül gecesi yaptığı romantik soslu, dizilerdeki monşer tavrıyla etrafındaki genç kız halkasını genişletmek için giriştiği, klişe solculuk edebiyatı ise, düzeysiz, pespaye ve çirkindi. Not: TV’de rastladığınız her türlü olumsuzlukla ilgili bizi bilgilendirebilirsiniz. Ali Osman Aydın facebook, ya da, aliosman.aydinn@gmail.com adreslerinden irtibata geçebilirsiniz.

“Zap”lanmayan tarihi dizi
istiyoruz!/“Burası Osmanlı” Güç, şehvet ve entrika… Yazık ki tarihi bu eksen dışına çıkartıp normalleştiremiyoruz. Tarihi kimlikleri alışıldık insani özelliklerinden soyutlayıp, sırf zaafları ile ele almak ve bu şekilde kendi heves arzularımıza uygun bir geçmiş tasarlamak hastalıklı bir yaklaşım. Bir süredir TRT ekranlarda fragmanı dönen “Burası Osmanlı” dizisini kastediyorum. Sütten ağzı yanmış izleyiciler olarak, 1711 Fonunda bir Takma sakallı tarihi karakterlerin ve efemine tiplerin fink attığı “Aşk-ı Memnu, Umutsuz ev Kadınları ya da Yalan Rüzgarı” kıvamında bir şaşırmışlık izlemeyiz umarım. “Otoman Film” yapımcılarına duyurulur: “zap”lanmayan bir tarihi dizi istiyoruz.

Harika bir haber 
“Allah’ın Sadık Kulu” filmi 4 Kasım’da vizyonda. Yapımcılığını Fatih Gök, yönetmenliğini Esin Orhan yapmış. Yüreklerine sağlık diyoruz zira bu ciddi bir yürek işi. Bediüzzaman Said Nursi’nin öz yaşam öyküsünü animasyon formatıyla seyircisine sunacak film 3,5 yılda hazırlanmış ve gösterime rekor bir sayıyla, 200 kopyayla girecekmiş. Uzun ve meşakkatli yolu aşmayı göze almış yapımcı ve yönetmene nur topu gibi projelerinde, 120 filminin yönetmeni Özhan Eren’in yaşadığından daha iyi bir akıbet diliyorum.

Ali Osman Aydın tele-analiz – Yüksel Aytuğ…/YENİAKİT

Post Author: SerGe

Leave a Reply