Prof. Dr. Talat Sait Halman, Atatürk hakkına çıkarılan son dönemdeki diktatör söylemlerine açıklık getirdi
Ölümünün 73. yılında diktatör olarak eleştirilen Atatürk’le ilgili bilinmeyenleri Bilkent Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Talat Sait Halman yanıtladı.
İşte Halman’ın Atatürk röportajı:
Atatürk’ün İhtiyat Filosu Komutanı Tümamiral Sait Halman’ın oğlusunuz…
Evet, babam, Atatürk’ün Ege ve Karadeniz filolarının komutanıydı. 1936’da güvertede hep beraber oturdukları bir gün babam aniden ayağa kalkmış. Yanındaki arkadaşı susması için paçasından çekmiş ama babam Atatürk’e dönerek, 2. Dünya Savaşı’na katılmamaları gerektiğini, filolarının güçsüz olduğunu, denizden gelecek bir saldırıda başarısız olacaklarını, donanmalarının güçlendirilmesi gerektiğini belirtmiş. Atatürk o an hiçbir şey söylememiş. Aradan üç hafta geçtikten sonra Ankara’dan duyuru yapılmış: ‘Deniz Müsteşarlığı kurulacaktır, başına da Sait Halman getirilecektir.’ Bir diktatör böyle davranır mı? ‘Atatürk diktatördü’ diyenler önce bunu iyi bir düşünsünler.
ATATÜRK TANRILAŞTIRILMAK İSTEMEDİ
Söylediğiniz gibi son günlerde Atatürk hiç olmadığı kadar eleştiriliyor. Yapanlar ‘Atatürk’ü bir tabu gibi görmek yanlıştır, o da bir insan ve eleştirilebilir’ görüşünde. Atatürk eleştirilmeli mi?
Atatürk tabii ki eleştirilmeli. Zaten Atatürk eleştiriye her zaman açık oldu. Tanrılaştırılmak, bir peygamber gibi olağanüstü bir varlık olarak görülmek asla istemedi.
ÇARŞAFI YASAKLAMADI
Peki diktatör olduğunu öne sürenlere ne diyorsunuz? Sizce de diktatör müydü?
Lenin, Stalin döneminde Sovyetler Birliği’ndeki komünizm rejiminde ölen insanlar, Almanların Musevilere ve başka uluslara karşı yaptığı kıyımlar, İtalya’da Mussolini’nin yaptıkları düşünülürse gerçek diktatörlüğün ne olduğu da anlaşılır. Bu devirlerde on binler değil milyonlar öldürülmüştür. Büyük devrimler yapan, imparatorluğu cumhuriyete döndüren Türkiye’de, Atatürk döneminde başkaldırdıkları için idam edilenlerin sayısı ise 200’ü bile geçmez. Atatürkçülük mucizevi bir devrimdi.
Tarihçi Mete Tunçay’la söyleşimizde ‘Atatürk diktatör olduğunu biliyordu ve bu yüzden üzüntü içindeydi’ demişti. Size göre de böyle düşünüyor muydu?
Atatürk otoriter bir subaylıktan yetişmişti. Ama eleştiriye de çok açıktı. Diktatörlerden çok farklı bir eleştiri kabul etme anlayışı içindeydi. Bunu kaç diktatör yapmıştı? Kaç diktatör başkalarının yanında eleştirilebilmişti? Giyim devriminde erkeklerin fes giymemesi için bir yasa çıkardı. Ama ‘Kadınlar için de yasa çıkaralım’ dediklerinde ‘Ben onları ikna ederek daha medeni kıyafetler giymelerini sağlamaya çalışacağım’ dedi. Bunun için Anadolu’da uzun bir geziye çıktı. Kadınları ikna etmeye çalıştı. Bir diktatör olsaydı, peçe ve çarşaf için de yasa çıkarırdı. Kadınlar kendi istekleriyle kıyafetlerini değiştirdi. Sonradan buna karşıt devrim oluştu. Kadınların başını, yüzünü örtmesi ideoloji haline geldi.
1938’DE ÖLMESİ DAHA HAYIRLI OLDU
Atatürk, 1938’de vefat etti ve o yıl 2. Dünya Savaşı başladı. Dünya devletleri büyük zorluklar yaşadı. Türkiye savaşa girmedi ama iktisadi açıdan büyük sorunlar yaşandı. Belki de Atatürk’ün 1938’de ölmesi daha sonra kendisine yapılacak eleştiriler açısından daha hayırlı oldu. Çünkü 1938’den sonra Atatürk yaşasa dahi Türkiye fazla başarılı olmayabilirdi. Ama savaş olmasaydı, devam eden bir Atatürk rejimi normal şartlar altında Türkiye’yi ihya ederdi.
Atatürk’e temelde eleştiri yöneltmek çok yanlış olur gibi geliyor ama elbette 15 yıl cumhurbaşkanlığı yapmış olan bir insanın bazı şeyleri başka türlü yapmış olmasını isterdim. Atatürk döneminde de siyasi görüşleri yüzünden hapis yatanlar, hak etmedikleri cezalara çarptırılanlar oldu. Kimisi solcu, kimisi sağcı, kimisi de sadece siyasi rekabet nedeniyle devlete karşı gelmişti. Keşke bunlar yaşanmasaydı, diyorum. Ama hangi sistemde hukuken bazı kimselere karşı haksızlık yapılmış değil ki? Dünya tarihinde böyle bir sistem mevcut olmamıştır.
TÜRKİYE’Yİ 5 KOLDAN YIPRATMAYA ÇALIŞTILAR
Dini istismar eden, yurtdışındaki odaklar tarafından da kışkırtılan bazı gruplar var. Düşman bazı komşu ülkeler, ideolojik gruplar, Türkiye’yi yıpratmak için 5. bir kol yarattılar. 5. Kol, Franco’un İspanyası’nda yerleşmiş olan bir terimdir. Ülkeyi; kendi içindeki kurumları ele geçirerek yıpratmak için oluşmuştur. Bu ne yazık ki Türkiye’de de başladı. Kurumsallaşmalar oldu. Ergenekon davası da bunun bir uzantısıdır. Düşünce hürriyeti kısıtlanmamalıdır. Büyük bir gerici grup var. Tabii ki Osmanı İmparatorluğu’nu yeniden kuramazlar ama teokratik bazı unsurları memleketin yönetimine sokmaya çalışıyorlar. Halbuki laiklik bizim en büyük başarımızdır. Laik Türkiye’nin devam etmesi ve korunması büyük önem taşıyor. Laiklik, dinsizlik değildir. Atatürk bunu kendi sözleriyle de belirtmiştir.
Akşam