Yıllarını tiyatroya veren, yurtdışında da kariyerini başarıyla devam ettiren Haluk Bilginer’in en büyük korkusu sahneye çıkamayacak duruma gelmek
O Türkiye’nin en iyi oyuncularından birisi. Sadece Türkiye’de değil, yurt dışında da tiyatro oyunlarında ve sinema filmlerinde yer alan Haluk Bilginer‘le sahibi olduğu Moda’daki Oyun Atölyesi’nde bu sezon sahnelemeye başladığı ‘Don Juan’ın Gecesi’ isimli oyundan hemen sonra görüştük.
-Son oyununuz ‘Don Juan’ın Gecesi’ adlı oyun kapalı gişe oynuyor. Bize biraz bu oyununuzdan bahseder misiniz?
Çökmüş Don Juan. Don Juan, Don Juan değil. Yani bu Don Juan bizim ezberimizi bozuyor biraz. Hatta biz öyle genç, yakışıklı bir Don Juan beklerken, “Vay be” demeye hazırlanırken; çökmüş, yaşlanmış, omuzları düşmüş ihtiyar bir adam duruyor sahnede. Bakma hala kendi karikatürünü yaparak, kendi taklidini yaparak oyuna giriyor ama o Don Juan, o Don Juan değil aslında.
-Bazı özel tiyatrolar oyuna daha fazla seyirci çekmek için sahnede mankenlere yer veriyor, ya da oyuna açık saçık roller katıyor. Siz bu konuda ne düşünüyorsunuz?
Vallahi oyuncuysa oynatsınlar, fakat oyuncu değilse kendileri kaybeder. Oyuncu illaki konservatuar bitirmiş insan değildir. Hatta mümkünse konservatuara gitmesinler.
-Nasıl yani?
Yani ben konservatuar mezunu bir oyuncu yerine felsefe bitirmiş bir oyuncuyu tercih ederim ya da psikoloji okumuş oyuncuyu tercih ederim. Tarih okumuş oyuncuyu tercih ederim. Edebiyat okumuş oyuncuyu tercih ederim. Benim için okur yazar olması yeter bir oyuncunun. İlkokul mezunu olması benim için yeter de artar bile. Ben sahnede ne yaptığına bakıyorum çünkü. Algısına bakıyorum, oyunculuk yeteneğine bakıyorum hatta bizim tiyatronun sınavlarına girenler CV’lerinde derler ki “Şuradan mezunum.” Beni ilgilendirmez ki nereden mezun olursanız olun.
-Konservatuarlılar bu dediklerinize kızacak. Bir esnaf ya da bir pazarcı kendine güvenirse bu işi yapabilirler mi yani?
Önce çok iyi oyuncu olacak. Kendini yetiştirmiş olacak. Kendini eğitmiş olacak. Daha önce tiyatro yapmış olacak. Öyle “Ben çok iyi taklit yaparım, ailem oyuncu olduğumu söylüyor gelebilir miyim”, yok.
-Böyleleriyle uğraşmaz mısınız?
Hiç uğraşmam, böyle vaktimiz, yok. Bir ömür boyu sürecek eğitim. Kendimi eğitecek vaktim, yok onu nasıl eğiteyim? Eğitimden kastım şu, ille bir konservatuar anlamındaki eğitimden değil. Kendisini eğitmiş ve iyi oyuncu olmuş biri. Beni ilgilendirmiyor okullu olması, ben iyi oyuncu olmasına önem veririm. Buraya girebilmek için ne lazım? İyi bir oyuncu olmak lazım, bu yeter. Ona bakarsınız. Böbreğiniz ağrısa siz Cüneyt Arkın’a gider misiniz? Gitmezsiniz evet. O da tıp okudu. Bu da ne demek, her konservatuar mezunu oyuncu değildir.
MADONNA HAKKINDA KONUŞAMAM BANA SÖZLEŞME İMZALATTIRDI
-Geçen ay, Hindistan’da çekilen ‘The Reluctant Fundamentalist’ adlı filmde, yönetmen Mira Nair’la birlikte çalıştınız. Nasıl bir film oldu?
Mira Nair’ın daha önce ‘Selam Bombay’ ‘Muson Düğünü’ adlı iki önemli filmi var. ‘Selam Bombay’ yabancı film Oskar’ı almıştı. O filmi sokak çocuklarıyla çekmişti. O asıl New York’ta yaşıyor. Filmde Kate Hudson, Riz Ahmet, Nelsan Ellis, Kiefer Sutherland gibi ünlü ve başarılı oyuncular var. Ben de Türkiye’de bir yayıncıyı oynuyorum. Olayın kahramanı, Türkiye’ye gelip bu yayıncıyla tanıştıktan sonra hayatının akışı değişiyor. Bir haftada çektik.
-Kate Hudson’la tanıştınız mı?
Hayır, o Hindistan’daki çekimlerde yoktu. Güzel bir film oldu. Mira Nair’ı da çok sevdim. Hem kişi olarak sevdim hem de ne yaptığını çok iyi bilen bir yönetmen.
-Peki ya Madonna‘nın yönetmenliğini yaptığı ve geçen yıl çekimlerinde sizin de rol aldığınız ‘W.E’ filmi için neler söyleyeceksiniz?
O da güzeldi. Orada da Muhammed El Fayed’i oynadım, Dodi El Fayed’in babası. Madonna hakkında konuşamam, çünkü sözleşmede onun hakkında hiçbir şey konuşamayacağım maddesi var.
-Size yurt dışından bu sinema filmi teklifleri nasıl geliyor?
Mira Nair’dan bir e-mail aldım. “Ben sizi yakından takip ediyorum. Benim filmimi onurlandırır mısınız?” diyordu. Ben de teşekkür edip teklifi kabul ettiğimi söyledim. Bunun dışında yurt dışında bir menajerim var, uluslararası işlerimi onlar takip ediyor. Gerekli bağlantıları da onlar kuruyorlar.
-Sizden başka bir Türk olarak yabancı ülkede menajeri olan var mı?
Bildiğim kadarıyla yok.
-Kendinizi Türkiye’de değeri bilinmiş bir oyuncu olarak görüyor musunuz?
Bu beni hiç ilgilendirmiyor. Ben oyuncu olmaya çalışıyorum ve çalışmaya da devam edeceğim. Kadrim bilinsin bilinmesin ben hayatı, insanları, kendimi anlamaya çalışıyorum. Oyunculuk da bunun için çok iyi bir araç. Hatta benim bildiğim en iyi araç. Daha iyisi yok. Onun için değerim bilinmiş bilinmemiş benim ne yapacağımı ya da neler yaptığımı etkileyen şeyler değil. Ben hala oyunculuğu öğrenmeye çalışacağım. İnsanı ve kendimi anlamak için bu aracı kullanmaya devam edeceğim. Dünya üstünde 7 milyar insan var bu da 7 milyar değişik karakter demek. Ömür yetmez mümkün değil yani. Ben şunu çok iyi biliyorum; en iyisini oynayamadan bir gün öleceğim.
HAMAL VE GARSON OLARAK ÇALIŞTIM
-Kızınızın oyuncu olmasını ister misiniz?
İnşallah yeteneği varsa olsun ama yoksa, asla bu işe bulaşmasın. Çünkü hakikaten çok yıpratıcı bir şeydir, çok kötü bir şeydir çok isteyip de yapamamak. Çok istiyorsunuz ama yok işte bazen olmaz ya, canınız çok ister de olmaz. Annesinin mesleğini de seçebilir. Çünkü sanatın bir dalıyla uğraşmasının, ilerde ne yaparsa yapsın ona çok yarayacağından eminim. Onu çok daha algısı açık bir insan yapar. Mesela ben piyano çalan doktoru tercih ederim. O daha iyi anlar benim sağlık sorunlarımdan.
-Siz küçükken ne olmayı istiyordunuz?
Ben daha önce doktor ya da kimya mühendisi olmak istiyordum.16 yaşımda oyuncu olmaya karar verdim. Ve başka hiç bir şey istemedim. Ben 30 yıldır çalışmıyorum. Birileri çalışmayayım diye bana para veriyor.
-Bu da ne demek?
Daha önce çalıştım, çalışmanın ne demek olduğunu da yakından biliyorum. Daha önce hamallık yaptım. Garsonluk yaptım temizlikçilik de yaptım. Ama ben artık çalışmıyorum. Hamallığı Londra’ya öğrenci olarak gittiğimde yaptım. Bayağı bir ev taşıdım. Orada ofiste temizledim. Sabah 6’da bir ofis akşam 6’da başka bir ofisi temizliyordum. Bu ekmek parası için yaptığım işlerdi yani çalışmaktı. Ama artık çalışmıyorum. Ben şimdi zaten yapacağım şeyi yapıyorum bir de birileri bana para veriyor. Büyük bir lüks, daha büyük bir lüks yok hayatta.
Dizilerin cazibesine kapılan oyuncu olamaz
-Oyuncular neden tiyatro yapmaktan çekiniyor?
Kim onlar? Oyuncular mı? Oyuncuysa tiyatro yapıyor, oyuncu değilse yapmıyor zaten. Tiyatro çok zor. Dizilerin cazibesine kapılırsanız hiçbir zaman oyuncu olamazsınız. Oyunculuğu öğrenemezsiniz. Televizyonda oyunculuk öğrenmiş bir tek insan yok yeryüzünde. Değil Türkiye’de yeryüzünde bir örneğini gösteremezsiniz. Televizyon yaparak oyunculuk öğrenmiş, yok böyle bir şey. O bizim çok beğendiğimiz oyuncuların hepsi sinemalarda televizyonlarda gördüğümüz hepsi tiyatro kökenli oyuncular. Bir de star diye bir şey vardır, o zaten bir filmi satmak için kullanılan, bir filmin daha popüler olmasını sağlayan bir şeydir ve o starın her zaman oyuncu olması gerekmez. Dediğim gibi ayılarla bile film çekiliyor.
Mesleği olmayan ünlülere sanatçı deniyor
-Sizi heyecanlandıran asıl şey sinema mı yoksa tiyatro mu?
Tabii ki tiyatro. Çünkü oyunculuk sadece tiyatroda yapılır. Sinemada oyunculuk yapmaya gerek yok. Oyuncu olmadan da sinema yapabilirsiniz. Ayılarla bile film çekiliyor. (gülüyor) Yönetmen istediğini seçer oynatır, bu ayı olur, insan olur bu yönetmenin sorumluluğundadır. Ama oyunculuğu kendinize öğretebileceğiniz tek yer tiyatro sahnesidir. Başka bir yerde oyunculuğu öğrenemezsiniz. Bu mümkün değil.
– Tiyatro oyuncunun er meydanı mıdır?
Tiyatro er meydanı, o benim lafım ama anonim oldu. Oyuncunun er meydanı tiyatro sahnesidir. Çünkü başka yerde öğrenemezsiniz oyunculuğu ve oyunculuğu kendinize öğretebildiğiniz tek yer tiyatro sahnesidir. Sanatçılık diye bir meslek yoktur. Var mı sanatçılık diye bir meslek? Türkiye’de mesleği olmayan ünlülere de sanatçı deniyor. Sanatçı nedir, ben oyuncu biliyorum, müzisyen biliyorum, ressam biliyorum, heykeltıraş biliyorum ama sanatçılık diye bir meslek bilmiyorum. Sanatçı birine bir iltifattır. Hele yabancı dillerde “I am an artist” dersen adama gülerler. “Sen kendini nasıl methediyorsun koçum” diye dalga geçerler.
-Ne yapmadan gözünüz arkada kalır?
Oynamak istediğim oyunları yapmadan, rolleri oynamadan, Allah korusun sağlımı kaybedersem, istediğim işi yapamayacak duruma gelirsem, o zaman gözüm arkada kalır. İşimi yapamayacak hale gelirsem zaten ölmüşüm demektir.
-Sizden sonra isminiz nasıl yaşasın?
Burası otopark olursa gözüm arkada kalır. (Tiyatrosunu kastediyor) Burasını otopark yapanın gözünü oyarım. (gülüyor)
Zülfü Livaneli’yi niçin eleştirmiyorlar
-Son soru, edebiyat veya tarih okumuş bir oyuncunun sizin gözünüzde daha kıymetli olduğunu konuştuk ya, peki türkücü yönetmen Mahsun Kırmızıgül‘ün bu işi kıvırdığını düşünüyor musunuz?
Bence çok iyi. Zülfü Livaneli de şarkıcı, hiç onun gibi eleştirildi mi? Madonna‘ya kimse bir şey söylemiyor, “Şarkıcısın sen niye film çekiyorsun” demiyorlar? Neden onlara bir şey denmiyor da Mahsun’a deniyor. Vardır bir bilmedikleri.