Bazı yazılar gündemi denk geldiğinde yazılırsa farkındalık oluşturur.
Gündeme dair hava iyi koklanamazsa, eldeki malzeme çoğu defa heder olur gider.
Kıbrıs Barış Harekatı’nın 35. Yılı münasebetiyle 20 Temmuz 2009’da bu köşede kaleme aldığımız “Bakanı pijamayla sokağa fırlatan haber” başlıklı yazımız şöyle başlıyordu: “Kıbrıs Savaşı’na ait haberler arasında benim ilgimi çeken iki çarpıcı anekdot vardır. Birini Kıbrıs’ın efsane lideri Sayın Rauf Denktaş’tan dinlemiştim. Kıbrıs çıkarmasında meleklerin katkısına yönelik duygulu bir hikayedir. Yeri geldiğinde bunu da aktarmak istiyorum”.
Evet, tam da şimdi yeri geldi…
O anekdotu bu yazımızda aktaracağım.
Peygamber Efendimiz, “Ölülerinizi hayırla anınız” buyurur.
Aktaracağım anekdot, merhum Denktaş’ı hayırla anmak için de bir vesile oluşturacaktır.
KKTC kurucu Cumhurbaşkanı Merhum Rauf Denktaş’la 2 kez yakın diyalogumuz oldu.
Bunlardan ilkinde, 7 Haziran 1995 tarihinde İstanbul Harbiye Orduevi 19. Kattan 1.5 saat süren bir canlı yayınla STV’de yayınlanan Bizim Kürsü programına konuk etmiştim kendisini… Program sonrasındaki sohbetimizde off the record olarak anlattığı bazı şeyleri anlatabileceğimiz bir iklim hala oluşmadı ülkede.
Yıllar sonra Orduevinin güvenlik müdürüyle bir Ankara seyahatimde uçakta karşılaştığımda beni tanıdı. Harbiye Orduevi’nden ilk ve son defa gerçekleştirilen o programın karargahtaki etkilerini anlattı.
Rauf Denktaş’la ikinci görüşmemizde 6 Aralık 2006 tarihinde Ankara’da bir öğle yemeğinde bir araya geldik.
O gün çarpıcı bir anekdot aktardı.
20 Temmuz 1974’te gerçekleşen Kıbrıs çıkarması sırasında Girne’deki Beşparmak Dağları’na Türk askeri paraşütlerle indirilirken, aşağıda kendilerini karşılayanlar arasında Rauf Denktaş da vardır.
Denktaş paraşütle inen askerlerin yanına yaklaşır. “Hoşgeldiniz” dedikten sonra elini askerlerden birinin omuzuna koyarak atlayışın nasıl geçtiğini sorar.
Askerin verdiği cevap Denktaş’ı da şaşırtır:
“Uçaktan atladığımız andan itibaren yere ininceye kadar bize yüzlerce melek eşlik etti” der.
Denktaş diğer askerlerle de görüştüğünde, hepsinin bu tür bir yardıma mazhar olduğuna şahitlik eder.
Denktaş bunu anlattıktan sonra sözlerine şunu da ilave etmişti. “Bu melekler, 1571’de Kıbrıs fethedilirken de yardıma gelmişlerdi. Allah’ın inayet eli hep Kıbrıs’ın üzerine olmuştur” demişti.
Kıbrıs’ın fethi Osmanlı Devleti’ne çok pahalıya mal olmuştu. Uzun süren kuşatma sırasında binlerce şehit verildi.
Deniz seferleri, özellikle de ada kuşatmaları tabiatı itibariyle zaten zordur. Doğrudan Kıbrıs’la ilgili olmasa da, Girit adasının fethi ile ilgili aktarılan şu anekdot işin zorluğunu anlatmaya yeter.
Sadrazam Keçecizâde Fuat Paşa, Sultan Abdülaziz’in Fransa seyahatine katılan heyette yer alanlardandı. Bir konuşma esnasında devrin imparatoru II. Napolyon ona yarı şaka, yarı ciddi sorar:
“Paşa, Girit adasını kaça satarsınız?” der.
Diplomasi dilini iyi bilen, aynı zamanda hazır cevaplılığıyla tanınan Keçecizâde cevabı yapıştırmakta gecikmez:
”Kâr istemeyiz, haşmetmeâb! Aldığımız fiyata satarız!” der.
Osmanlı Devleti’nin Girit adasını çeyrek asırlık bir savaş sonunda binlerce şehidin kanı pahasına aldığını bilen II. Napolyon bu cevap üzerine sus pus olur.
KKTC Kurucu Cumhurbaşkanı Rauf Denktaş bir yönüyle KKTC’nin Atatürk’ü sayılır. Kendisi adına anıtmezar yapılması fikri de kanımca oldukça makuldür. Yakışır.
Kıbrıs’da böylesine bir anıt mezar bulunması, adada iki farklı toplumun varlığı ve Kıbrıslı Türklerin aidiyet duygularının güçlenmesi adına yararlı olacaktır.
Allah taksiratını affetsin. Mekanı cennet olsun.