‘Size baba diyebilir miyim?’

Cem Yılmaz kız istemeye gidecek” haberinin ardından herkes bunu konuşmaya başladı. Ahu Yağtu’nun evinde hazırlıklar başladı. Milyonların sevgilisi Cem Yılmaz, sevdiği kadının ailesinin de gönlünü kazanabilecek miydi? İşte detaylar

“Gazeteci, olmayan düşüncelerini ifade etme yeteneği olan kişidir” diye bir laf duymuştum. İşte o an “Bana en uygun meslek!” dedim ve kolları sıvadım. Bu kararı verdiğim günlerden birinde Cem Yılmaz’ın bir oyununu izlemeye gitmiştim. Salon her zaman olduğu gibi tıklım tıklım, en az iki bin kişi var, bir de yorgunum ki anlatamam. Oyunun sonlarına doğru bir ara gözlerim kapanmış. O an salonun hoparlörlerinden kendi ismimi duyunca sıçramışım oturduğum yerden “İzzet uyuma oğlum, ikinci perdenin sonuna geldik, oyun bitiyor artık!” diye seslenmez mi Cem sahneden. Millet gülmeye başladı, rezil olduk tabii… Evet genellikle her oyunun bir ikinci perdesi vardır. Şimdi biz de gelelim “Cem Yılmaz’ın Kız İstemesi” oyununun ikinci bölümüne. Ne demiş Anton Çehov ; “Eğer birinci perdede duvara bir silah asılmışsa son perdede o silah mutlaka patlamalıdır”. Şimdi biz de tetiğe basıyoruz efendim. Bu seferki kahramanımız Cem’in müstakbel kayınpederi Neşet Bey…

‘CEM ADAM GİBİ ADAM’

Çok muhterem bir insanmış Neşet Bey. Tüpraş’tan emekli, sakin, çok sevilen biri. Ama gel gör ki Habertürk’te ilk kez Cem’in, onun evine kız istemeye gideceği yazılınca, bu sessiz sakin dünyası altüst olmuş. Eski işyerinden telefonlar gelmeye, konu komşu sormaya başlamış; “Ooo Cem Yılmaz kız istemeye geliyormuş, heyecanlı mısın bakalım?” diye. “Ben ne heyecanlı olacağım o da bir insan evladı, heyecanlı olması gereken Cem. Ben onun kayınpederi olacağım” diye cevap veriyormuş Neşet Bey bu sorulara. Bir de diyormuş ki: “Cem, adam gibi adam…” Meğer aileden kimse bu konuda konuşmamaya karar vermiş, bakkala bile bir şey söylemiyorlarmış haber yayılır diye. Sanki devlet sırrı… Bizim yazı çıktıktan sonra bir de bakmış ki, kapının önünde bir gazeteci ordusu… İnsan biraz bozulur di mi? Ama her halde Neşet Bey de Cem gibi hoşgörülü, yüreği geniş bir insan ki, sesini çıkarmamış. Ama merak da etmemiş değil ‘Bunu nereden öğrenip yazdılar gazeteye’ diye…. Nereden bilsin adamcağız, araştırmacı savaş muhabiri İzzet Cevat Kelle’nin iz peşinde olduğunu…

‘BİZ DE Mİ TAŞINSAK ACABA?’

Evdeki yemek sırasında Cem, “Bu İzzet yaktı beni. Bütün gazetecileri getirdi kapıya” diye bana olan küçük sitemlerini de dillendirmiş doğal olarak. Cem ile Ahu İstanbul’a dönünce yeni bir eve taşınacaklarmış. Kayınvalide Jale Hanım da komşularına “Biz de mi taşınsak acaba, devlet memuru insanlarız, Cem her geldiğinde evin önü böyle olacaksa yandık” diyormuş. Efendim, Jale Hanım da Tüpraş’tan emekli. Orada zıraat mühendisiymiş. Eh artık çiçeklerle ilgilenmek yerine tüm sevgisini yeni çiçeği torununa yöneltir herhalde. Çiçek büyütür gibi büyütecek torununu Jale Hanım bundan şüphem yok.

‘SİZE BABA DİYEBİLİR MİYİM?’

Aile arasında en merak edilen sorulardan biri de Cem’in Neşet Bey’e nasıl hitap edeceği. Cem bir ara eski Türk filmlerdeki o meşhur cümleyi söyleyivermiş ; “Size baba diyebilir miyim?” Neşet Bey’in cevabı da şöyle olmuş “Hayır bana baba deme, abi de”. Böylece abikardeş oluvermişler. Bu arada Ahu kızı da ihmal ettik biraz. Cem ile olan sevgileri öylesine barizmiş ki bütün yemek boyunca elleri elerinden, gözleri gözlerinden ayrılmamış. Allah nazardan saklasın… Vallahi bütün bunları duydukça seviniyorum. Cem gibi bu ülkeye mal olmuş bir insanın böylesine mutlu olması beni de çok mutlu ediyor… Şimdi “Bütün bunları nereden öğrendin, yine hemşire mi fısıldadı kulağına?” diyeceksiniz. Hayır efendim; başta da dedim ya, benim adım araştırmacı gazeteci Kelle… İzzet Cevat Kelle…

JALE HANIM DAMADI KOLLUYOR

Gelelim o günkü mönüye… Yoğurtlu yaprak sarmasını bilmiştik hatırlarsınız… Ama ana yemek olarak tandır ile iç pilav varmış. Neşet Bey acayip iyi yemek yapar özel misafirleri gelince kendi girermiş mutfağa. Eh, damadı gelince yine kendi elleriyle pişirmiştir herhalde tandırı. Bu arada merak edenler için söyleyelim. Gazetelerdeki fotoğraflarda kayınpeder ile Cem’in yanında oturan da Neşet Bey’in ilk eşinden olan oğlu Batu. Balkon demişken, Jale Hanım orada otururken üşümesin diye Cem’in sırtına kendi montunu koymuş. Jale ablam pek kolluyor damadını anlaşılan. Neşet Bey çok âlemci ve kafadan bir insanmış. Bu yüzden çok iyi anlaşmışlar Cem ile. O geceki muhabbet sonunda Cem ve Ahu İstanbul’a dönmekten vazgeçmişler. Ertesi sabah ballı kaymaklı bir kahvaltı ile devam etmişler sohbete. Zaten dışarıda gergin görünen Cem evde bir o kadar keyifli ve neşeliymiş.

İZZET ÇAPA GAZETE HABERTURK HT MAGAZİN

Post Author: SerGe

Leave a Reply