Satır arası…Konu Alevilik olunca Cem Vakfı Başkanı Prof. Dr. İzzettin Doğan’ın kapısını çalmamak olmaz. Alevilik’te önemli bir ocağa bağlı olması, hiç cem yönetmese dahi dede soyundan gelmesi nedeniyle de özellikle taşradaki Aleviler üzerinde çok etkin olduğu düşünülüyor. Kendisiyle bugüne dair meselelerikonuşurkenöğrendiğim bir şey sanıyorum Alevi camiayı sarsacak: Prof. Dr. İzzettin Doğan artık çekiliyor. Yerine kimin geçeceği sorusuna ise ‘Ben bilemem’ deyip, kaçamak cevap veriyor. Alevilerin sıkıntı kaynaklarından biri de 30 Kasım 1925tarihlitekke ve zaviyelerin kapatılmasına ilişkin kanun. Çünkü sözkonusukanun, bütün tarikatları, tasavvuf müesseselerini ve unvanlarını yasakladığı gibi, Alevi-Bektaşilerin kullandığı seyitlik, çelebilik, babalık, dedelik gibi unvan ve kurumlara da yasak getiriyor. Aşağıdaki röportajla İzzettin Doğan bu konuda oldukça önemli bir tartışmanın kapısını aralıyor ve ‘dokunulmazlara’ dokunuyor.
Cem Vakfı Başkanı Prof. Dr. İzzettin Doğan: Atatürk yasasaydı, tekke ve zaviyeler çoktan açılırdı
Türkiye’ye en büyük zararı Atatürkçülüğü yanlış yorumlayarak ülkeyi yönetenlerin verdiğini belirten Prof. Dr. İzzettin Doğan ‘Atatürk yaşasaydı tekke ve zaviyeler çoktan açılmış olurdu’ diye düşünüyor. Yıllardır Alevi meselesininçözümüiçin uğraştığını ama bir sonuç alamadığını belirten Doğan ‘Artık çekiliyorum. Bundan sonra yerimi devredip, tecrübelerimi yazacağım’ diyor
Cem Vakfı Başkanı ve Alevi Vakıflar Federasyonu Onursal Başkanı Prof. Dr. İzzettin Doğan’ın AKŞAM’a açıklamaları çok tartışılacak:
– Sizin aktif olarak izlediğiniz süreçte Alevilerin beklentileri açısından olumlu yönde bir değişim var mı Türkiye’de?
Bir kere Alevilerdeki o psikolojik korku duvarını kaldırdık. Artık insanlar ‘Aleviyim’ demeye başladılar. Bugün Türkiye’de bu bir noktaya kadar geldi. Bizim CHP Genel Başkanı hariç. O henüz oraya kadar pek gelemedi…
– Neden öyle diyorsunuz?
Kemal Kılıçdaroğlu söylemekten çekinir halde. ‘Canım inanç işlerini bu işlere karıştırmayın’ der gibi bir hali var. Ben onun yerinde olsam, bundan gurur duyduğumu da söylerdim.
– Aslında ‘Ben Aleviyim ve bununla da gurur duyuyorum’ dedi…
Çok zorlandı ama… Başbakan defalarca üstüne gitti. ‘Alevi olduğunu niye söylemekten çekiniyorsun? Niye kaçıyorsun? Sen Alevi değil misin?’ gibi şeyler söyledi. Bunlara gerek yoktu. Başında çok net tavır koyması lazım.
İKİ ÖNEMLİ SORUN
– Kılıçdaroğlu konumunda birinin bile çekingenlik göstermesi toplumda meselenin tümüyle hallolmadığını da göstermiyor mu peki?
Hayır, bu kişinin kendi tabiatı, toplumsal meselelere bakışı ile ilgilidir. Benim herhangi bir sorunum yoktu. Türkiye’de bu meselenin nasıl kötü kullanılabileceğini hep gördüm. 1983’te MDP’nin kuruluşu sırasında askeri kesimden parti kurmak isteyenlere ‘Türkiye’nin önündeki yıllarda uğraşacağı iki çok önemli mesele vardır: Kürt ve Alevi sorunu’ dedim. Şaşırmışlardı. Kuruluşunda görev aldım ama sonra baktım ki askerler bütün iyi niyetlerine rağmen bu işten anlamıyorlar, ayrıldım. Tamamen dar bir kalıpla Atatürkçülük diye tamamen şekilsel birtakım kavramlarla hareket ediyorlardı. Bu Türkiye’nin inanılmaz gerçeklerinden biridir.
– Hala öyle miyiz?
Onu görüyorum, Atatürk dediniz mi belirli şekilde giyinen, belli şekilde bastonunu tutan… Kenan Evren bunların hepsini denedi. Oysa Atatürkçülüğün bununla ilgisi yoktu. Çünkü bir devrimci toplumu ileriye götürmek için sürekli değişim ister. Ama Türkiye hala 1924-25’te yapılan kanunların gölgesinde doğru dürüst reform yapamıyor. Bunlardan bir tanesi tekke ve zaviyelerin kapatılmasına, bazı unvanların yasaklanmasına ilişkin kanundur. Atatürk’ün Alevi-Bektaşi düşüncesinden büyük ölçüde esinlendiğini, babasıyla birlikte dergahlara gittiğini herkes biliyor zaten. Nutuk’ta kendisi de yazıyor. Böylesine bir liderin toplumu 90 yıl donduracak şekilde bir şey yapması olur mu? Türkiye’de bugünkü sorunların temeli Mustafa Kemal’i tanımamış olan kadroların Mustafa Kemal ilkeleri adına Türkiye’yi yönetmiş olmalarıdır.
– Daha uzun yaşasaydı tekke ve zaviyelerin açılmasına müsamaha gösterir miydi diyorsunuz?
Hiç şüphe etmiyorum! Vicdan özgürlüğü açısından meseleye bakardı ve dünyadaki gelişmeleri görürdü. Avrupa barışa ancak sekülarizmle kavuştu. Herkesin dini kendisine, devlet dediğin şeyi dine dahil etmeme anlayışı. Bizde tersine yürüyen bir Türkiye var şu anda. Çağdaş medeniyete doğru ilerleyelim derken aslında çağdaş medeniyete karşı müthiş bir örgütlenme var Türkiye’de.
KADERİMİZİ İMAM BELİRLİYOR
– Nasıl bir örgütlenme?
Osmanlı İmparatorluğu döneminde 22 milyon kilometre kareye hükmeden bir devlet vardı. Ve bütün bu topraklardaki camilerin sayısı 10 bindi. Bugün Türkiye’de 1950’den sonra yapılan camilerin sayısı 100 binin üzerindedir. Cami artık siyasi ve sosyal hayatımızın en önemli kalesi. Birkaç bakanlığın bütçesine sahip bir Diyanet İşleri Başkanlığı var. 117 binin üzerine çıkan -belki şimdi 130 binlere varmıştır- personeli var. Bu ne demektir? 24 saat hukuken açık olabilecek, 130 bin kişi ile 24 saat propaganda yapılabilecek bir sosyal zemini hazırladınız. Siz istediğiniz kadar hikaye anlatın. Türkiye’nin kaderini tayin eden camide konuşacak imamdır!
– Fethullah Gülen’in söylediği gibi ‘Her caminin karşısında bir de cemevi’ yapılsaydı sizin bu algınız değişir miydi?
İki yüz bin cami de yapılabilir, ona karşı değilim. Ama Aleviler de cemevlerine camilerin yapılma koşullarında sahip oldukları takdirde ya da bu ülkede yaşayan diğer inanç grupları da hukuk önünde eşit muamele görürlerse, hiçbir itirazım olmaz.
Sünni aydınlar Aleviliğe kayıyorlar
– Siz öyle görmüyorsunuz ama Aleviliği İslam’ın dışından görenler de var…
Bazı soytarıların ortaya çıkıp, Alevilik için ‘İslam dışıdır’ demeleri -eğer siyasi amaçlı değilse- bir cehaleti ifade ediyor. Genelde Sünni kesimden Aleviliğe doğru bir kayma var şu anda.
– Nasıl yani?
Büyük ölçüde Sünni aydınlar Aleviliği benimsemeye başladılar. ‘Ben Alevi olmak istiyorum’ diye bana gelen bir sürü Sünni aydın var. İsim vemek istemem ama çok büyük kitleler oluşmaya başladı bu şekilde. Diyanet, Alevi görünümlü ama Alevilikle uzaktan yakından ilgisi olmayan insanları bazı derneklerin başına geçirterek, bunun önünü kesiyor. ‘Alevilik İslam dışıdır, tanrı tanımaz’ gibi sözlerle kafa bulandıran ve bu kaymayı durdurmaya çalışan bir strateji uyguluyor. Ben bu dernekleri kurdurtanlarla bizzat konuştum. Bu anlattığım bir yorum değil.
– Aleviler ‘Gülen Cemaati’nin kendi içlerine girip birtakım örgütlenmeler gerçekleştirmeye çalıştığı’ iddiasındalar…
Doğru ama normaldir bu. Çünkü yani inanç özgürlüğü budur. İnsan hakları anlaşmasının 9. maddesinde bir insanın kendi inancını dilediği şekilde, dilediği yerde, dilediği biçimde uygulayabilme ve anlatabilme, inandırma özgürlüğünü tanımlanır. Bu tanıma mutabıksak, birisi sana ‘Sünnilik daha güzel bir şeydir’ diye propagandayı yapar. O onun özgürlüğü. Senin de özgürlüğün ‘Hayır, öyle değil’ diyebilmek. Sonuçta ya birinden biri ikna olur; ya da ikisi de birbirini ikna edemez ve kendi düşüncelerini yaşarlar.
Türkiye için çok önemli bir güvenlik sorunu
– Anayasa taleplerinizde laiklik vurgunuz dikkatimi çekti. Türkiye’yi neden laik görmüyorsunuz?
Kimse kendisini aldatmasın, Türkiye Sünni bir devlettir. Bir tane Alevi valiniz, emniyet müdürünüz, müsteşarınız, genel müdürünüz yok! Bir tane Alevi yargıç bırakılmamıştır bugün. Neredeyse bir tasfiye hareketi olmuş. Devlet mezhebe, inanca dayalı kriter koyamaz. Koydunuz mu, işte Kürt meselesi gibi karşınızda buluverirsiniz yıllar sonra. Eğer siz Aleviliğin Türkiye için çok önemli bir güvenlik sorunu oluşturduğunu göremiyorsanız, uluslar arası siyasetten hiç anlamıyorsunuz demektir!
– Nasıl bir güvenlik sorunu?
Alevilere karşı ayırımcı politikalar sona ermez, eşit haklar verilmezse uluslararası güçler büyük bir iştahla pusuda bekliyorlar. Bu uluslar arası oyunun kuralıdır. Ama Alevi sorunu Kürt sorunundan daha ağır sonuçlar doğurur. Bunun Türkiye’de denemeleri oldu ve o manada çok olumlu sonuçlar verdi. Mesela Maraş’ta, komşu komşusunu kesti. Gazi Mahallesi ve Ümraniye’deki provalarda bir saat içinde tüm Türkiye ayağa kalktı. Onun için eğer bu konuların ağırlığını değerlendiremiyorsanız ve ona rağmen ‘Ben devleti yönetirim’ diyorsanız tam bir hayal içinde yaşıyorsunuz.
SİVİLLER ÇÖZEMEZ
– Alevi çalıştayları niye başarısız kabul ediliyor Alevi camiada?
Yönetim kadroları yüzünden başarısız. Ben hükümeti temsil eden Sayın Bakan’a ilk toplantıda ‘Eğer, bizi buraya iki üç sene topu sahada döndürmek için çağırdıysanız yanlış ve ayıp yapıyorsunuz’ dedim ama Faruk Çelik Bey o zaman ‘Yok Hocam ben samimiyim, göreceksiniz. Alevi yurttaşların tüm ihtiyaçları karşılanacak’ falan dedi. Tam tahmin ettiğimiz gibi oldu ve hiç bir şey değişmedi. Türkiye’de bunu sivil siyasetçiler yapamaz. İşin acı tarafı bu.
– Sivil siyasetçiler neden yapamasın? Kim yapacak o zaman?
Mesele orada, kim yapacak? Asker de yapmadı… Geçmiş dönemlerde sivil siyasetçilerin tümü Süleyman Demirel, Mesut Yılmaz, Tansu Çiller, rahmetli Ecevit, rahmetli Erbakan… Hepsi ile defalarca görüştük. Her seferinde söz birliği etmişçesine ‘Hocam biz bu meseleyi kamuoyu önüne getirirsek Sünni kesimden oy alamayız’ demişlerdir. Aynen böyle söylediler. Peki ne olacak? İlla Aleviler de silah alıp dağa mı çıkacaklar? Ya da başka büyük güçlerin tuzağına mı düşsünler? Türkiye’de kargaşa unsuru mu olsunlar? Bunu mu istiyorsunuz? Türkiye şu anda çok kötü bir noktaya sürükleniyor ve Sünni bir dış politikaya doğru gidiyor.
– Ne kastettiğinizi açar mısınız?
Bu politika ABD’nin Büyük Ortadoğu Projesi’nin önemli bir parçası. Yani Suudi Arabistan aracılığı ile Ortadoğu’da Şii dünyaya karşı bir kalkan oluşturma politikası. Bu durum Türkiye’nin yararına değil.
Hatıralarımı yazacağım
– Siz çekiliyor musunuz?
Çok geç bile kaldım istemiyordum zaten bu kadar aktif girmeye işin içine. Evet, çekiliyorum. Yavaş yavaş arkadaşlarla da konuştum zaten, vakıfta bir kongreye gidilecek. Başka arkadaşların çıkması lazım artık. Bizim kendi tecrübelerimizi yazarak paylaşmamız daha faydalı olacak.