The Secret. insanlara, “iste, inan ve elde et” diyerek kolay ve hazır çözüm sunuyor. Ama bu sunum tıpkı “hayatı kolaylaştıran” Fast Food – Cola pratikliği gibi
The Secret’ kitap ve filmi popüler kültürü etkileyerek hem ailelere hem de insan ruh sağlığına zarar vermeye devam ediyor.
“Dünya çekim yasası üzerine kuruludur, bir şeyi ne kadar çok düşünürsek gerçekleşme şansı o kadar artar, düşündüklerimiz evrene yayılırlar, düşündüklerimizi aklımızdan geçirdikçe bizlere geri dönerler. Düşüncelerimiz hislere dönüşür hisler yaşantıya dönüşür günün birinde yaşanacaklar olarak karşımıza çıkarlar düşündüklerinize dikkat edin gerçekleşebilir” diye özetleyeceğimiz tehlikeler dolu bir ‘The Secret’ salgınına inanan çok insana rastlıyoruz.
Gerçekte kapitalist bir düzen içinde hayatta kalmanın sırları diyeceğimiz sahte gerçeklikle insanlarda “iste, inan ve elde et” diyerek kolay ve hazır çözüm sunuyor.
Tıpkı hayatı kolaylaştıran Fast Food- Cola pratikliği gibi. Bu kültür nedeniyle kanser artıyor ve kanserin artış hızı hesaplandığında 2050 yılında iki kişiden birinin kanser olma ihtimali sağlık bilimcileri endişelendiriyor.
Ne istendiğinin ve nasıl elde edileceğinin üzerinde hiç durmadan çok para isteyen insanlar, kazanmak istediği para miktarını bir çekin üzerine yazıp tavana yapıştırıyor her sabah uyanınca bakıp hatırlıyor.
Bir diğeri istediği ve hoşlandığı sevgilinin, evin, arabanın resimlerinden bir pano yapmış kendine, her gün bakıyor. Başka biri hayran olduğu sanatçıyı elde etmek için hayal kurarak ulaşmaya çalışıyor.
‘The Secret’ çılgınlığı yüzünden evlilik ilişkileri bozulan, eşinden şüphelenen örnekler az değil.
Böyle insanlar bir müddet sonra maddesel gerçeklikten kopuyorlar.
Sanal bir gerçekliğe inanmanın ve realite sınırlarını test edememenin akıl hastalığı olduğunu bildiğimize göre ‘The Secret’in ABD’de ve dünya da ruh sağlığı sorunlarının artışına bir sebep daha eklendiğini söyleyebiliriz.
“Başarı, zengin olma ve mutluluğun sırrını bende keşfedebilecek miyim?” diyenlere “ne kadar ekmek o kadar köfte” dedirtmeyen “inanılmayacak kadar hoş ve güzel” bir dünya sunanlara dikkat etmeliyiz.
‘The Secret’ inanışının hayatınızı gözden geçirip geçmişteki zorluklara, kırgınlıklara, öfkeye, kine, pişmanlığa, suçlamalara, odaklandığınızda, yaptığınız şey, daha zor koşulları hayatınıza çağırmaktan başka bir şey olmadığını anlatması güzel ve olumlu yönüdür.
‘The Secret’ doktrinine göre insanoğlu canlı bir mıknatıstır, bilinçli bir şekilde isteklerinize odaklanarak güzel duyulara ışınlar yaymaya başladığınızda çekim yasası mutlaka cevap verir. Kulağa hoş gelen bu yaklaşım için yapmanız gereken tek şey, mutluluğu, sevgiyi, huzuru, sağlığı, uyumu, bereketi üzerinize çekmektir.
Düşündüğümüz değil inandığımız şeylere dikkat etmeliyiz. İnandığımız şeyler algılamalarımızı etkiler, olaylar arasında anlam bağları kurdurtur. Yanlış inanışlarımızı gerçekleştirecek pozisyon almamızı sağlar.
‘The Secret’ doktrini gibi popüler kültürün tüketim araçlarına değil bilgelik taşıyan bilgiye inanırsak gerçek mutluluğu buluruz. Kolay çözümler genellikle kumar gibi aldatıcıdır.
“Çekim yasasına göre benzer benzeri çeker,
Çekim yasasına göre ürettiğimiz düşünceler bizim malımızdır, onların gerçekleşeceğini bilmeliyiz,
Çekim yasasına göre ürettiğimiz düşüncelerden sorumluyuz.”
İşte tehlike burada başladı. Takıntı hastalığı dediğimiz düşünce bozukluğu olan kişiler akıllarına her gelen düşünceden kendilerini sorumlu hissettikleri için 36 saat banyoda, 8 saat tuvalette bir düşünceye takılıp kaldıkları için çıkamıyorlar. Obsesif Kompulsif Bozukluk (OKB) yatkınlığı olan kişileri ‘The Secret’ akımı daha çok hasta etmektedir.
İnsan beyini düşünce ve duygulara aracılık ve kaynaklık yapan bir organımız.
Bu sebeple her türlü bilgi akışına maruz kalır. Faydalı, geçerli ve güvenli düşünceyi ayırt etmeyi bozan içinde sadece bazı hakikat kırıntıları olan ‘The Secret’ gibi akımları sorgulamadan kabul etmemeliyiz.
Prof. Dr. Nevzat Tarhan – Haber 7