Kölelik mi? Ortaklık mı?
Sevgili dostlar,
Günümüzde kölelik, dünya tarihinde hiçbir zaman olmadığı kadar yaygın hale gelmiştir. Klasik tanımı ile “Başkalarının hükmü altında yaşayan, kendi hürriyetine sahip olmayan, para ile alınıp satılan kişilere köle; bir insanın başka bir kişinin malı mülkü olmasına kölelik denir. Savaşlarda esir düşenler, ağır suç işleyenler, korsanlar tarafından kaçırılan kişiler, köle pazarlarında satılırdı. Köleliğin tarihi; eski Mısır, Babil ve Mezopotamya’ya kadar dayanmakta olup değişik şekillerde günümüze kadar gelmiştir.
Binlerce yıldır var olan kölelik, 1500’lü yıllara gelindiğinde daha korkunç bir boyut kazanmış; topraklarında, memleketlerinde, kendi halinde yaşayan, zavallı Afrikalılar, hayvanlar gibi avlanarak tutsak edilmiş, gemilere bindirilmiş, aylar süren deniz yolculuğu ile Avrupa’ya getirilmiş ve köle pazarlarında satılmışlardır. Beyaz adam tarafından tahta gemilere balık istif bindirilen insanların birçoğu, bu gemilerde hayatını kaybetmiştir. Bu zavallı insanlara disipline olsunlar diye periyodik olarak dayak atılmış, işkence yapılmış, kırbaçlanmış; asi olanların kulakları, burunları, parmakları kesilmiş ve bazıları da okyanusun ortasında canlı canlı denize atılarak ölüme terk edilmiştir. Kaldıkları ambarlarda bırakın yatıp uzanmayı, ayaklarını uzatacak kadar bile yeri olmayan, bu insanlar; kendi dışkıları üzerinde uyuklayarak aylarca seyahat etmişlerdir. 15-18. yüzyıl arasında, Afrika’dan yaklaşık on üç milyon insanın bu şekilde Avrupa ve Amerika’ya götürüldüğü yaklaşık sekiz milyon insanın da tutsak edilme, nakliye ve satış işlemleri sırasında hayatını kaybettiği bilinmektedir.
19. yüzyılın başına gelindiğinde Avrupa’da hemen her beyazın bir kölesi vardı; kölesi olmayan beyazlara, fakir manasına da gelebilecek “White Trash” ismi veriliyordu. Köle sahibi beyazlar, kölelerine yeme içmenin yanında barınma, giyim ve sağlık hizmeti de veriyorlardı, bu yuzden kole sahibi olmanin ek masraflari da vardi. Son dönemlerde bir kölenin fiyatı bugünkü rayiç bedelle elli bin dolara kadar çıkmıştır. Kölelerin pahalı olması, bunun yanında endüstri devrimi ile birlikte buharlı makinelerin üretimde kullanılmaya başlanması, temel üretim faktörlerinden olan “iş gücü”ne ihtiyacın azalması gibi nedenlerle, ilk olarak Ingiltere’de, köleliği (güya) kaldırmışlar, köleliğin şeklini ve formatını değiştirerek “modern köleliğin” ve “kapitalizmin” temellerini atmışlardır. “Yeni Tip Kölelik”i cıvıl cıvıl, cancanlı bir “özgürlük” ambalajı ile paketleyip insanlara itelemişlerdir. Böylelikle, daha önceden elli bin dolar karşılığında aldığı köleyi, yeni sistem ile saatliği elli kuruşa satin almaya başlamışlardır. Daha kolay ve daha ucuza aldıkları köleleri, “Gözünüz aydın, artık özgürsünüz!” diyerek avutmuşlardır… Yeni tip kölelik, köle sahipleri için harika bir bir buluş olmuştur. İşyerlerinde çalıştırdıkları insanları; yaşlarına, eğitimlerine ve tecrübelerine göre sınıflandırmışlar, ortalama bir fiyat biçmişlerdir.
Amerikalı bir arkadaşımdan dinlemiştim; dedesinin, küçük bir kasabada çimento fabrikası varmış. Bu fabrikanin binin üzerinde çalışanı varmış. Bu işçiler çimento fabrikasında çalışıyor, aldıkları maaşları yine arkadaşın dedesine ait bakkalda, nalburda, kasapta harcıyorlarmış. Üstelik dedesine ait evlerde de kiracı olarak yaşıyorlarmış. Günün sonunda dede, bir taraftan maaşları veriyor diğer taraftan da daha ay bitmeden, bu paraları geriye topluyormuş. Kasabada yaşayan insanlar, dedemize kölelik ettiklerinin farkında bile değillermiş çünkü kendilerini “özgür” bilip özgür (!) hissediyorlarmış. Makro acidan baktığımızda, butun dunya bu arkadaşın dedesinin kasabasına benzer bir duruma gelmiştir.
Günümüzde her kölenin yaşına, tecrübesine, yaptığı işin şekline ve tahsiline göre belirlenmiş bir fiyatı vardır. Örneğin, 1.500 dolar maaşla işe başlayan bir kasiyer, yirmi yılın sonunda 360 bin dolar; 2.000 dolar aylıkla mesleğe başlayan bir polis, yirmi yılın sonunda 480 bin dolar; 3.000 dolar maaşla işe başlayan bir öğretmen, yirmi yılın sonunda 720 bin dolar eder. Ha bir de bu kişiler, kazandıkları bu paraların tamamına yakınını, işe gidip gelirken kullandıkları araba ve onun sigortasına, kıyafetlerine, yeme içmelerine, yeni kölelere (çocuklarına), ev kirasına, elektriğe, suya falan harcamak zorundadırlar. Amerika’nın en büyük kredi şirketi Experian, 220 milyon müşterisi ile yaptığı bir araştırmada, Amerikalılar’ın, yüzde 73’ünün borçlu olarak öldüğünü tespit etmiştir. Ölenlerin kişi başına düşen borcu ise 62 bin dolardır. Ne yazık ki ben buna, modern köleler ortalama 62 bin dolar alacaklı olarak ölmektedirler diyorum çünkü haklarını sağlıklarında alamamışlar. Bu yüzden borçlu olarak ölmüşlerdir.
Modern köleliğin en önemli silahı “para, borç ve faiz”dir. Medya ve bankaların kucağındaki insanlar, türlü algı yöntemleri ve aldatmacalarla, eninde sonunda bu tuzağa düşerler ve hayatlarının sonuna kadar bu cendereden kurtulamazlar. Maaşlarını teminat gösterip (proof of income) taksitle ev, eşya, araba alırlar; sonra ömür boyu faiz öderler. Örneğin, yirmili yaşlardaki insanlar evlenir, karı-koca olarak mortgage sistemi ile 200 bin dolarlık bir ev alırlar, bu eve otuz yıl taksitle, faizi ve vergisi ile beraber 450 bin dolar öderler. Bu borç hic bitmez, çünkü banka borcu biraz azalacak gibi olsa, yeniden borçlanma (refinance) aldatmacası ile yeniden borçlandırılırlar. Bu kişiler kendilerini “ev sahibi” (home owner) zannederler halbuki bankaların kiracısıdırlar, hem de evin her türlü bakımını onarımını gönüllü olarak yapan kiracıları.
İnsanları, yukarıda bahsettiğim modern kölelikten kurtarabilmek için en önemli şart birlik olmak, bir diğer şart ise girişimci ruhu olan insanların (entrepreneur) maddi ve manevi olarak desteklenmesidir. Ticaretin ve ortaklığın çok önemli olduğu bir dinin mensupları bizler, birlikte hareket etmeli; başkalarına kölelik etmek yerine, kendi işlerimizi yapmalıyız. İki-üç kişilik amatör ortaklıklar kurarak en yakınlarımızla düşman ve kavgalı olmak yerine, iki bin – üç bin kişilik profesyonel ortaklıklar kurarak katma değeri büyük olan işler yapmalıyız. Şirketlerimizde çalıştırdığımız insanlara maaş ile birlikte hisse de vererek şirketimizin ortağı haline getirmeliyiz ki böylece onları da modern kölelikten kurtarmış ve işin bereketini yakalamış oluruz, çünkü halis niyetli ortaklıkların en büyük ortağı Allah’tır…
İnsanların teknoloji ve salgın hastalıklarla yalnızlaştırıldığı, küçük birer odada birkaç tane ekranın önüne hapsedildiği bir dünyada çok zeki olmak, başarılı olmak için yeterli değildir. Benim en zeki arkadaşlarım, yıllığı 100 bin ile 200 yüz bin dolar arasında maaşa çalışan, diğer insanlara göre fiyatları biraz daha pahalı kölelerdir. Diğer taraftan, el birliğinin önemini anlamış, ortaklıklar kurarak ticaret hayatına devam eden arkadaşlarım çok daha başarılı olmuşlardır.
Sevgili dostlar, ülkemizde son beş yılda ortalama 797 bin kişi üniversiteyi bitirdi. 2018’de üniversite mezunu gençlerimizin sayısı 845 bindir. Şimdi düşünelim; bunların içerisinden mutlaka çok kaliteli doktorlarımız, mühendislerimiz, mimarlarımız ve avukatlarımız çıkacaktır ancak bu gençlerin girişimci ve liderlik ruhu olanlarının tespit edilmesi ve onlara destek verilmesi lazımdır çünkü girişimci ruhlu ve lider vasıflı kişiler, “kraliçe arı” gibidir. İçerisinde bulunduğu toplumda lokomotif görevi alıp milleti daha ileri seviyelere taşıyabilirler.
Ben derim ki gelin birlik olalım, para ile alınıp satılan, faiz ve borçla, itilip kakılan kişiler olmak yerine güçlü ortakliklar kuralim. Hem kendimizi hem dünyayı kölelikten kurtaralım. Bir olalım, iri olalım, diri olalım.
Kalın sağlıcakla.