İmralı’da bulunan Abdullah Öcalan’ın, Silvan olayına dikkat çekerek “Yarın bunun
on katı gelişebilir. Bir günde çok fazla kayıplar da yaşanabilir. Eskisi gibi
sadece kırsalda da olmayabilir, şehirlerde de olabilir. Halk bir günde toplanıp
Paris’te nasıl Bastil zindanına yürüdülerse Diyarbakır’da da işte o tutukluların
olduğu yere yürürse ne yapacaksınız? Bütün bunlar olabilir. Öfke birikmesi var”
dediği bildirildi. Öcalan avukatlarıyla görüşmesinde Başbakan Erdoğan’ın
açıklamalarına tepki gösterdiği, “Silahları bıraktırma irademiz var. Açık ve net
söylüyorum. Benim dışımda kimse silahları bıraktıramaz” dediği kaydedildi.
ANF’de yer alan habere göre, Abdullah Öcalan’ın 18 Temmuz pazartesi günü
yaptığı görüşme sırasında Demokratik Özerklik ilanı, Silvan çatışması, Çatı
Partisi ve İmralı’da heyetle yaptığı görüşmelere ilişkin açıklamalarda bulunduğu
öğrenildi. Öcalan’ın açıklamaları olduğu belirtilen ifadelerden bazı bölümler
şöyle:
“-Önemli olan demokratik özerkliğin içini doldurmaktır, pratik
uygulamasını yapmaktır. İlandan ziyade pratikleşmesi önemlidir.
Pratikleşmedikten sonra ilan çok da anlamlı değil. Artık pratikleştirme yönünde
çalışmalarını yoğunlaştırabilirler.
-BDP’nin şiddetle hiçbir ilişkisi
yoktur. Zaten BDP’nin PKK’yi, KCK’yi temsil gücü de, durumu da yoktur.
Temsilcisi de değildir. Aralarında öyle bir siyasi temsiliyet ilişkisi yoktur.
Bunu açıkça söylemeliler.
-Azeriler, Terekemeler, Araplar DTK’da yer
alabilirler. Ama asıl önemli olan Demokratik Blok Çalışmalarıdır.
-CHP’den bir şey çıkmayacağı anlaşılmıştır. Baykal’ın CHP’si ise onbeş
yıl bunu engelledi. Anlaşılıyor ki CHP ulus-devletçi milliyetçiliği aşamayacak.
AKP dar ve muhafazakardır. Muhafazakar zihniyet de bu köklü sorunları çözemez.
MHP zaten demokratik çözüme kökten karşıdır.
-Son savunmamda demokratik
ulus konusunu detaylı işledim. Hepsi orada var. Savunma, herhalde kısa sürede
kitaplaştırılır ve ilgili herkese ulaştırılabilir.
-Türkiye’yi 20-25
bölgeye ayırmalıdırlar. Sayı çok önemli değil. Birbirine kültürel, sosyal,
ekonomik ve diğer özellikleriyle benzer olan dört-beş il bir araya gelir, bu
özellikleri etrafında bir bölge olur. Bu öyle tesadüfen söylenmiş bir şey
değildir. Her bölgenin yerel-özgün bir kültürü vardır. Örneğin İstanbul bir
bölge olur, Trakya bir bölge olur. Ege, kuzey, güney ve iç Ege diye üçe
ayrılabilir. Akdeniz birkaç bölgeye – Örneğin Antalya özgün bir kültürdür, tek
bir bölge olabilir-, İç Anadolu birkaç bölgeye ayrılabilir. Konya bir bölge
olur. Kayseri merkezli birkaç il bir bölge olabilir. Böyle coğrafik, ekonomik ve
sosyal özellikleri olan bir bölgelendirme daha uygundur. İşte Karadeniz üç
bölgeye ayrılır. Doğu, güneydoğu birkaç bölge olur. 6-7 bölge olabilir. Örneğin
Botan bir bölge olur. Türkiye’yi yedi coğrafi bölgeye bölmek gerçekliğe uymuyor,
yeterli de değildir. Çok zengin bir kültürdür, öyle 80 il demek denk
düşmüyor.
-Bu 25 civarındaki bölgelerden de yerel konferanslar yapılarak
Kongre’ye 400 delege gelir. 100 delege de sivil toplum kuruluşlarına, akademi,
akil adamlara, aydınlara ayrılabilir. Toplamda 500 delege olur. Daha önce de
Kongre’ye ilişkin 500, 100 ve 25 formülünü söylemiştim. Başkanları eş başkanlık
şeklinde olur. 25 kişilik gölge kabinesi olur. Bu gölge kabineyi çok
önemsiyorum. En geç Ekim ayına kadar tamamlanması gereken bir süreçtir.
Meclis’te -TBMM- de oluşturulur. Ekim’e kadar bitirilmesi önemlidir. Çünkü
Ekim’de Meclis açılacak, anayasa çalışmaları olacak. Bu şekilde anayasa
çalışmalarına da katılırlar.
-İşte Meclis’te AKP-CHP-MHP faşist bir
ittifak kurup, bildiri yayınladılar. Bu ittifaka karşı hemen bir bildiri
hazırlayıp parlamentoda ilan edebilirler. Bu ittifaka karşı herkesi demokratik
çatı altında alternatif ittifaka davet ederler.
-Asuri-Süryaniler de
demokratik özerklik sistemine d’hil olmuştur. Onları çok önemsiyoruz. Son olarak
bir vekilleri de oldu. Demokratik çözüm sürecinde onlar da yerlerini
almalıdırlar. Onların değerlerini biliyor, yaşadıkları felaketlerdeki acı ve
ölümleri saygıyla anıyorum. Tarihsel ve zengin bir kültürdürler. Özgürlük bugün
herkes kadar Süryaniler için de gereklidir. Ekmek ve su kadar ihtiyaçtır. Sadece
onlar değil; Ermenilerin, hatta demokratik Hellen kültürünün yerini bulması
demokratik özerklik sistemiyle mümkündür. Ermeniler de Demokratik Ulus
Kongresinde yerlerini alabilirler. Bu temelde kendilerini saygıyla selamlıyor,
çalışmalarında başarılar diliyorum.
-Son günlerde yaşanan bu çatışma için
şunları ifade etmek istiyorum. Şu anda mevcut durumda ortamı sakinleştirmek,
yumuşatmak gerekir. Sayın Başbakan “silah bıraksınlar, yoksa bir şey olmaz’
diyor. Ya ne söylediğini bilmiyor ya da farkında değil. Çok açık ve net
söylüyorum. Biz yıllardır silah bırakmaktan söz ediyoruz. Ben daha önce de Sayın
Erbakan döneminde de Özal zamanında da silahların bırakılabileceğini,
bıraktırabileceğimi belirtmiştim. 1993’te dışarıdaydım. O zamanlar öyle
İmralı’da da değildim. Yani içeride veya dışarıda olmam fark
etmiyor.
-Şunu söylemekte sakınca bulmuyorum. Heyetle en son bir görüşme
daha gerçekleştirdik. Kamuoyunun bilmesinde fayda var. Böyle kritik ve sıcak bir
dönemde bile görüşmenin sürmesi ciddidir, önemlidir. Silahları bıraktırma
irademiz var. Açık ve net söylüyorum. Benim dışımda kimse silahları
bıraktıramaz… Bunu herkes görüyor, herkes söylüyor, devlet de söylüyor, “bir
tek sen silahları bıraktırabilirsin’ diyor. Burada görüştüğümüz devlet
yetkilileri, bilinçli, deneyimlidirler, onlar da bunu söylüyor. “Ancak sen bunu
yapabilirsin’ diyorlar. Herkes “ancak sen yapabilirsin diyor’. Ben de bu rolden
kaçamam. Gereği neyse yapmak istiyorum. Bunun için çok açık Sayın Başbakana
buradan sesleniyorum. Bana rolümü oynamam için gerekli pratik araçların
sunulması gerekir… Ben Meclis’in tatile girmemesini bunun için istemiştim.
Gerekirse Meclis acil toplanıp bu konuda görüşüp çağrı yapabilir. Veya Başbakan
bir çağrı yapabilir; “biz bu işin silahlarla çözülmeyeceğine inanıyoruz. Bu
meseleyi demokratik anayasal yöntemlerle çözeceğiz’ derse, bir haftada
hallederiz.
-Böyle olmazsa ne olur? Sorun sürüncemede bırakılırsa,
demokratik çözüme gelinmez, silahların susturulması için bize gerekli olanaklar
tanınmazsa ne yazık ki bu çatışmalar devam eder. Ben gerilla kayıplarına da
asker polis kayıplarına da üzülüyorum. Askeri yakan ateş de gerillayı yakan ateş
de aynı ateştir. İşte görülüyor Silvan’daki olaylar. Yarın bunun on katı
gelişebilir. Bir günde çok fazla kayıplar da yaşanabilir. Eskisi gibi sadece
kırsalda da olmayabilir, şehirlerde de olabilir. Halk bir günde toplanıp
Paris’te nasıl Bastil zindanına yürüdülerse Diyarbakır’da da işte o tutukluların
olduğu yere yürürse ne yapacaksınız? Bütün bunlar olabilir. Öfke birikmesi var.
İşte Muşlu kız bedenini ateşe vermiş. Bunlar küçük küçük
kıvılcımlardır.
-Meclis’e dönme meselesinde ortak bir mutabakata
varılabilir. Şöyle bir bir cümle, mutabakat olabilir; “Tutuklu vekillerin durumu
bir demokrasi sorunudur, çözümü de politiktir. Biz bu sorunu anayasa ve yasaları
birlikte değiştirerek çözeceğiz’