Yazarımız Gülay Göktürk, Silvan’da yaşanan saldırının ardından Başbakan Erdoğan’dan gelen açıklamaları yorumladı…
Başbakan’ın “Bundan sonraki süreç farklı olacak” sözlerini herkes kendi niyetine göre yorumluyor.
Kimilerinin bu sözlerden -ya endişeyle ya da memnuniyetle- 1990’lı yıllara dönüş sinyali aldığını görüyoruz.
Bu yanlış bir sinyaldir. Ben bu öngörünün ne Başbakan’ın vermek istediği mesaja uyduğunu düşünüyorum ne de gerçekçi olduğunu…
Türkiye bir daha asla o günlere dönemez. Güneydoğu Anadolu bir daha asla derin devletin hükümranlığı altına giremez. Terörle mücadele “uğruna” hukuk rafa kaldırılamaz. Devletin terörle mücadele adı altında toptan kanunsuzluğa battığı, seri katil haline geldiği; halka kan kusturduğu o uğursuz dönem artık geri dönemez. Seçilmiş iktidar bölgenin kontrolünü bir daha asla JİTEM’e ve savaş baronlarına bırakamaz. Çünkü, her şey bir yana, bunun kendi sonu olacağını da bilir.
Ama değişen bir şeylerin olduğu da kesin. Değişen şey, her şeyden önce Türkiye’nin iklimidir.
Seçimden bu yana geçen bir ay içinde olup bitenlerin PKK-BDP çizgisine karşı takınılacak tutum konusunda ülkede ciddi bir iklim değişikliğine yol açtığını görmemiz gerekiyor.
Ne oldu son bir ay içinde? YSK’nın engellemesine karşı Türk-Kürt herkes elbirliğiyle Kürt siyasetçileri Meclis’e sokmak için kafa yorarken, tutuklu milletvekilleri ve Hatip Dicle için çözüm ararken BDP’nin Meclis’e gelmek yerine Diyarbakır’da meclis toplaması; masum insanların sokak ortasında infaz edilmesi, kaçırılıp rehin tutulması; BDP’nin elde rehine özel mutabakat çağrıları yapması ve son olarak 13 erin öldürüldüğü gün Meclis’i hiçe sayarak bölgenin özerkliğini ilan etmek gibi bir çılgınlığa girişmesi…
Bütün bunların, geniş kesimlerin ruh halinde ciddi bir travma yarattığını görebilmek için sosyal psikolog olmaya gerek yok. BDP-PKK, izlediği bu çizgiyle Habur’dan bu yana tolerans eşiğini yüksek tutmaya, empati duygusunu geliştirmeye çalışan geniş kesimleri kaybetmiştir. Terörü bir mücadele tarzı olarak hiçbir zaman reddetmemiş olan bir avuç sosyalist -ya da sosyalist kökenli- aydınla baş başa kalmıştır.
BDP-PKK önümüzdeki dönemde bu iklim değişikliğinin sonuçlarını yaşayacaktır.
BDP’nin kapatılması gündemde olduğunda esen havayı hatırlayın: Hemen herkesin, hukuken haklı sebepler olsa bile bu partinin kapatılmasının siyaseten çok yanlış olacağını söyleyerek Anayasa Mahkemesi’ne kapatmama çağrıları yaptığı o günleri… BDP böyle bir anlayışı bir daha göremeyecektir. Artık kimse BDP’nin terörle bağlarını koparmak için zamana ihtiyacı olduğunu, bir geçiş dönemi tanımak gerektiğini kolay kolay savunamayacaktır. BDP’nin elinde silahla politika yapmasına izin verilmeyecektir.
Aynı şekilde, demokratik özerklik ilanıyla apaçık anayasayı ihlal suçu işleyen Demokratik Toplum Kongresi işlediği suçun hesabını yargı önünde verirken kimse mahkemelerden -siyasi mülahazalarla- yasaları esnetmesini istemeyecektir.
Habur’dan girişleri hatırlayın… Hepimizin barış umudu içinde yasal prosedürün esnetilmesine destek verdiğimiz o olayı… Artık geniş kitleler bu tür “istim arkadan gelsin” türü uygulamalara hoşgörü göstermeyecek; yasaların tam olarak uygulanmasını talep edecektir.
Kamuoyu artık terör örgütünün ateşkeslerini, ateşkes kaldırmalarını, sonra yeniden başlatmalarını ciddiye almayacak; hiç kimse güvenlik kuvvetlerinden terörle mücadeleye ara vermesini talep etmeyecektir.
Ama bütün bunlar; yani bu iklim değişikliği, kamuoyunun terör-Kürt meselesi ayrımını kaybettiği; Kürt meselesinin çözümünde devletin re’sen yapması gereken reformların unutulacağı anlamını taşımıyor. Güvenlik kuvvetlerinin terörle mücadelesinde yasal sınırlar içinde kalıp kalmadığının çok sıkı denetlenmeyeceği; terörle mücadelede inisiyatifin sivillere geçmesi için gereken yapısal değişikliklerin talep edilmeyeceği anlamı da taşımıyor. Bu aynı zamanda demokratik kamuoyunun eylemle fikir arasındaki çizginin flulaşmasına izin vereceği anlamı da taşımıyor.
Özetle BDP-PKK çizgisine tanınan kredinin bittiği noktadayız. Barış umuduyla gösterilen iyi niyetin barış getirmeye yetmediğini hep birlikte gördük.
Bundan böyle yasalar işleyecek hem de harfiyen işleyecek.
Miadının doldurmuş yasaları değiştirip yenilerini yapacağız ama yasaların hâkimiyetinden taviz vermeyeceğiz.
Silahlı bir gücün tehdidi altında olan bir hukuk devletinin ne yapması gerekiyorsa, devlet onu yapacak. Terörle mücadelenin inisiyatifini derin devletin ve silah baronlarının elinden alacağız ama Türkiye terörle mücadeleye yeni bir kararlılıkla devam edecek.
Ben Başbakan’ın söylediklerinden bunu anlıyorum. Ya da böyle anlamak istiyorum.