İlki Türk yargı sisteminde kamu görevlilerinin yargılanmasının adalet duygusunu tatmin etmediği tespitinde bulunuyor. Buna ilişkin bürokratlara ‘dokunulmazlık zırhı’ şeklindeki yasal düzenlemeleri eleştiriyor. Diğer yandan Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) kararı doğrultusunda kamu görevlilerinin Dink cinayetindeki ihmalleri gözler önüne seriliyor. Kamu görevlileri açısından etkin bir şekilde sorgulama yapılmadığı belirtiliyor. Ancak halen İstanbul özel yetkili savcılıkça sürdürülen soruşturmanın, gerçeklerin ortaya çıkarılması için bir şans olduğu da vurgulanıyor. Çeşitli il ve adliyelerde yapılan soruşturmaların amacına ulaşmadığı, bu nedenle ‘şüpheli’ konumundaki bütün kamu görevlilerinin dosyasının İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı’nda birleştirilmesinin gerekliliğine işaret ediliyor. Soruşturmanın ‘basit görevi ihmal’ değil de, ‘kasten öldürmenin ihmali davranışla işlenmesi’ suçundan yapılması gerektiği kaydediliyor. Bu şekilde zamanaşımı iddiası da son bulmuş oluyor. Soruşturma rapor doğrultusunda yapılırsa yargılanan ya da haklarında takipsizlik kararı verilen MİT, Jandarma ve polisler hakkında yeni bir yargı süreci başlayacak.
Rapor, son günlerde çok tartışılan ‘bürokratların soruşturulma, yargılanma’ şekillerine dair de önemli tespitlerde bulunuyor. Eski Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ’un sanık olduğu İnternet Andıcı davası, KCK-MİT soruşturması gibi yargı süreçlerinde ortaya çıkan tartışmalara da ışık tutuluyor. Türkiye’de memur yargılamasının AİHM ilkeleriyle çeliştiği vurgulanarak şu tespitte bulunuluyor: “Mevcut sistemdeki yargılama yerlerine ilişkin farklılıklar giderilmeli; tüm kamu görevlilerinin ilk derece mahkemelerinde yargılanması sağlanmak suretiyle ‘zımnî kurumsal korunma’ ve ‘örtülü dokunulmazlıklar’ giderilerek kamu görevlileri arasında eşitlik ve kamu yönetiminde hesap verilebilirlik sağlanmalıdır.”
Raporda, Dink cinayeti özelinde ise bu tür kapsamlı soruşturmaların adlî yargı eliyle yapılmasının önemi vurgulanıyor. Kamu görevlisi olmayanlarla birlikte suç işlediği yönünde haklarında ‘makul şüphe’ bulunan kamu görevlilerinin adlî yargıda yargılanması gerektiği ifade ediliyor. Delillere ulaşma konusunda savcıların ellerindeki teknik yapının, sahip oldukları yetkilerin önemine değiniliyor. Bu açıdan raporda, İstanbul Özel Yetkili Cumhuriyet Başsavcılığı’na büyük bir görev düştüğüne dikkat çekiliyor. Dink cinayetinde ismi geçen kamu görevlileriyle ilgili etkin bir soruşturma yapılma şansının hâlâ bulunduğu vurgulanıyor. Eğer devlet içinde hukuk dışı bir yapılanmanın bu cinayete ortak olduysa, bunun da ortaya çıkarılmasının yargının görevi olduğu kaydediliyor. Bu tespitler de İstanbul Özel Yetkili Cumhuriyet Savcısı Muammer Akkaş’ın yürüttüğü ve aralarında eski İstanbul Valisi Muammer Güler ve eski İstanbul Emniyet Müdürü Celalettin Cerrah’ın da ‘şüpheli’ olarak bulunduğu 30 kamu görevlisine ilişkin süren soruşturmayı etkileyecek.
Öte yandan Başbakanlık ve İstanbul Başsavcılığı’na gönderilen raporda kamuoyundan gizlenen birkaç bölüm de dikkat çekici. Bu bölümlerin süren soruşturmanın gizliliğini bozmamak amacıyla, önemli tespitleri içermesi ihtimali büyük. Yani gizlenen kısımlar dahil olmak üzere yakın bir zamanda Dink cinayetiyle ilgili soruşturmada önemli ve ciddi adımlar atılabilir.