Türkiye’yi 2030 yılında bekleyen tehlike!

Ulusal Su Kalitesi Yönetimi Strateji Belgesi taslağında, su kaynakları konusunda bir önlem alınmadığı takdirde, 2030 yılında Türkiye’nin su kıtlığı yaşayan bir ülke durumuna gelmesinin muhtemel görüldüğü belirtildi.

AA muhabirinin aldığı bilgiye göre, Orman ve Su İşleri Bakanlığı Su Yönetimi Genel Müdürlüğü tarafından hazırlanan Ulusal Su Kalitesi Yönetimi Strateji Belgesi taslağında, teknik ve ekonomik şartlar çerçevesinde Türkiye’nin tüketilebilir yerüstü ve yeraltı su potansiyelinin yılda ortalama 110 milyar metreküp düzeyinde bulunduğu ve ülkede kişi başına yılda yaklaşık bin 500 metreküp su düştüğü belirtilerek, bu miktarın ABD, Kanada ve Batı Avrupa ülkeleri gibi su zengini ülkelerde 10 bin metrekübün üzerinde olduğu kaydedildi.

Türkiye’nin su zengini bir ülke olmadığı vurgulanan taslakta, su kaynakları konusunda bir önlem alınmadığı takdirde, 2030 yılında Türkiye’nin su kıtlığı yaşayan bir ülke durumuna gelmesinin muhtemel görüldüğü dile getirildi.

Ülkede kullanılan su miktarının, ekonomik olarak tüketilebilir su potansiyelinin yüzde 36’sına ulaştığı belirtilen taslakta, ”Özellikle doğal kaynaklarımızın korunarak kullanılması ve sürdürülebilir kalkınmanın sağlanması açısından, koruma-kullanma dengesinin ülkemizin sosyo-ekonomik şartlarına göre ayarlanması, her ne kadar zor bir görev olsa da, büyük önem arz etmektedir. Tüm bu unsurların sürdürülebilir su yönetimi kapsamı içerisinde değerlendirilmesi, gelecek kuşaklara bırakacağımız su mirası yönünden doğru bir planlama ve uygulamanın hayata geçirilmesi için şart gözükmektedir” ifadesi kullanıldı.

-Su kaynakları yönetimi karmaşık hale geldi-

Günümüzde su kaynakları yönetiminin giderek daha karmaşık bir hale geldiği anlatılan taslakta, bu karmaşıklığın temelinde, karşılaşılan sorunların kapsam ve boyut açısından çeşitlenmesinin yattığı, geçmişte yalnızca nerede ve ne kadar su bulunduğu sorusuna cevap aranırken; günümüzde bunlara ilave olarak suyun miktarı ve kalitesinin de ele alınmasının, tüm faktörlerin bütünleşik bir biçimde değerlendirilmesi zorunluluğunu ortaya çıkardığı belirtildi.

Bugüne kadar yapılan çalışmalara AB sürecinin de önemli bir ivme getirdiği ve yeni kazanımlar sağladığı kaydedilen taslakta, AB Çevre Müktesebatı’na uyum çerçevesinde yürütülen projelerin, tüm paydaşların katkı ve katılımlarıyla hayata geçirildiği, mevzuat uyumu yapılırken, bu uyumun gerçekleştirilmesi için ihtiyaç duyulan yatırımların da tespit edildiği ve uygulama planlarının ülke şartlarına göre önümüzdeki yıllara düzgün ve gerçekçi bir biçimde yayılacak şekilde düzenlendiği ifade edildi.

Taslakta, Türkiye’de su kaynaklarının yönetimine AB üyesi ülkelerin yol haritası kabul ettikleri Su Çerçeve Direktifi (SÇD) bakış açısının getirilmesinin, SÇD ve su kalitesi ile ilgili diğer direktiflerin uyumlaştırılması ve uygulanmasının, ülkenin yeraltı ve yerüstü su kaynaklarının daha etkin ve verimli bir şekilde yönetilmesinin temini açısından önemli görüldüğü kaydedildi.

-Türkiye’deki su kalitesiyle ilgili yeterli veri yok-

Diğer taraftan, Türkiye’de su kaynaklarının ekolojik ve kimyasal durumları, yani kalitesiyle ilgili yeterli izleme verilerinin bulunmadığı vurgulanan taslakta, fizikokimyasal parametreler ile ilgili izleme sonuçlarının kısmen bulunduğu, ancak öncelikli maddeler, mikro kirleticiler ve biyolojik kalite elementleri ile ilgili düzenli izleme neticelerinin yer almadığı dile getirildi.

Taslakta, bu durumun, su kaynaklarının kalite yönetimi açısından karar alma süreçlerinde sürdürülebilir olmayan yanlış kararların alınmasına sebebiyet verebildiği anlatıldı.

Önümüzdeki süreç içerisinde; tüm su kütlelerini kapsayan hidro-morfolojik, fiziko-kimyasal ve biyolojik izleme ağlarının oluşturulmasının, yüzeysel suların çevresel kalite standartlarının belirlenerek kıyı ve geçiş suları da dahil olacak şekilde tüm suların kalitelerinin ortaya konulmasının, yeraltı sularının izleme verilerinin değerlendirilmesi sonucu eşik değerlerin belirlenmesinin, yeraltı suyunun artan kimyasal durum bozulmasının tespit edilmesinin, önemli ve artan kirlilik eğilimlerinin tespiti ve iyileştirmeye geri dönüş için başlangıç noktalarının tespit edilmesinin, belirlenen kalitenin bozulmasının engellenmesinin ve iyileştirilmesi için gerekli tedbirlerin alınmasının, su kaynaklarının korunması açısından önem arz ettiği vurgulandı.

Taslakta, ”Ulusal Su Kalitesi Yönetimi Stratejisi” ile öncelikle, Türkiye’de su kaynaklarının koruma ve kullanma dengesi içerisinde sürdürülebilir kullanımını sağlamak maksadıyla, kurumsal ve yasal çerçevenin çizilerek ilgili kurumlarla eşgüdüm, işbirliği ve koordinasyonu sağlamaya, su yönetiminde teknik ve ekonomik araçlar geliştirerek, kurumsal kapasiteyi güçlendirmeye ve eylem planları ve uygulamalarının takibini yapmaya ilişkin stratejilerin ortaya konulduğu ifade edildi.

-Mevcut durum-

Tasarıda, kıyı suları da dahil olmak üzere nehir, göl, dere, rezervuar, kıyı ve geçiş suları gibi yüzeysel su kaynaklarının ve yeraltı sularının kalitesinin etkin ve verimli bir şekilde yönetiminin gerçekleştirilmesi, su kalitesinin korunması ve iyileştirilmesi maksadıyla izlenmesi, kalite sınıflandırılmasının yapılması ve kullanım maksatlarının sürdürülebilir kalkınma hedefleriyle uyumlu bir şekilde belirlenmesi için gerekli hukuki ve teknik esasları ortaya koyan yasal düzenlemelere ihtiyaç duyulduğu kaydedildi.

Türkiye’de su kaynaklarında sadece fiziko-kimyasal parametrelerin izlendiği ve bu parametrelere göre sınıflandırma yapıldığı belirtilen taslakta, şu görüşlere yer verildi:

”Ancak bu çalışmalar sucul çevre ve insan sağlığını korumak maksadıyla su kaynaklarında alınacak koruma ve iyileştirme tedbirleri açısından son derece yetersiz kalmakta ve sağlıklı planlama yapılması önünde en büyük engeli teşkil etmektedir. Bu kapsamda her su kaynağı için, genel kimyasal, fiziko-kimyasal, biyolojik ve hidromorfolojik kalite elementlerini kapsayan çevresel hedeflerin ortaya konulması gerekmektedir.

Bununla birlikte, su kaynaklarının noktasal kirlilik kaynaklarına karşı korunması için alıcı ortamın özelliklerine göre deşarj standartlarının uygulamaya konulması önem arz etmektedir. Bunu destekleyici olarak, ülke bazında öncelikli maddeler ve öncelikli maddeler dışındaki spesifik kirleticiler için Çevresel Kalite Standartları ile birlikte ulusal bazda çevresel kalite hedeflerinin belirlenmesi ve söz konusu standartların yasal düzenlemeler içerisinde yer alması gerekmektedir.”

-Vizyon, misyon ve stratejik amaçlar-

Vizyonu, ülkedeki su kaynaklarını hem miktar hem de kalite açısından korumak, geliştirmek, kontrol etmek ve sürdürülebilir şekilde kullanmak için katılımcı ve bütünleşik bir yaklaşımla havza bazında suyu yönetmek olarak belirlenen taslağın, misyonunun ise ”Türkiye’deki kıyı suları dahil su havzalarının havza koruma eylem ve yönetim planlarını hazırlayarak bütünleşik bir yaklaşımla su yönetiminin altyapısını oluşturmak, ülkenin ulusal ve uluslararası su yönetim politikasının geliştirilmesi için gerekli koordinasyonu yapmak” olduğu ifade edildi.

Taslakta, temel görevler ise ”Su kaynaklarının korunmasına ve sürdürülebilir bir şekilde kullanılmasına dair politikalar oluşturmak, mevzuat hazırlamak, havza bazında üst planlamaları yaparak bütünleşik havza yönetimini sağlamak, ülkenin ulusal ve uluslararası su yönetimini koordine etmek” şeklinde belirlendi.

Taslakta, stratejik amaçlar da ”Kıyı ve geçiş sularının da dahil olduğu tüm yüzeysel ve yeraltı sularının kalitesinin iyileştirilmesi maksadıyla, kurumsal ve yasal çerçevenin çizilerek; ilgili kurumlarla eşgüdüm, işbirliği ve koordinasyon sağlamak, su yönetiminde teknik ve ekonomik araçlar geliştirmek ve kurumsal kapasiteyi güçlendirmek, su kütlelerinin kalitesini ve miktarını birlikte korumak ve iyileştirmek, eylem planları ve uygulamaların takibini yapmak” olarak saptandı.

AA

Post Author: SerGe

Leave a Reply