Başbakan Recep Tayyip Erdoğan gün akşam ahaber’de konuk olduğu “Gündem Özel” programında gazetecilerin sorularını yanıtladı.
CHP ile Kürt sorunu ortaklığı, Uludere olayı, 250. maddenin değiştirilmesi ve Başkanlık sistemine ilişkin çarpıcı açıklamalarda bulunan Erdoğan’ın MİT krizine ilişkin sözleri ise geceye damga vurdu.
Daha önce “MİT benim sır küpüm, Hakan Fidan’ı yedirmem” diyerek müsteşarının soruşturalamayacağına vurgu yapan Başbakan dün gece ise Fidan’ın suçlanmak istediği Osla görüşmelerine kendisinin talimatıyla gittiğinin altını çizerek, “Eğer bir başbakan olarak direkt bana bağlı olan müsteşarıma ben sahip çıkmazsam, çünkü ona talimatı veren benim, ha eğer alacaksanız o zaman beni alın. Onu değil. Çünkü talimatı veren benim. Talimat verilen alınmaz.” dedi. Erdoğan’ın bu sözleri sosyal medyada geniş yankı bulurken, bazı gazetelerin gece yarısı baskısına yetiştirilerek başlığa çekildi. İnternet haber sitelerinin bir çoğu da manşetlerini “Alacaksanız beni alın” sözleri üzerinden attı.
Başbakan konuya ilişkin şunları söyledi:
Devletin işleyişine çomak sokulur
Bu sürecin içerisinde en çok bunun tartışılmaya başlanmasının sebebi özellikle MİT Müsteşarımızın Başbakanlık’ın iznine tabi olmasına rağmen bazı gazetelerde çıkan haberler sebebiyle şüpheli sıfatıyla müsteşarın çağrılması üzerine başlayan bir süreç… Tabii bu gerçekten kabul edilebilir bir yaklaşım tarzı değildir. Burada yargı tamamıyla her şeyi bir kenara koyup, hatta yasayı bir kenara koymak suretiyle yürütme alanına da girme gibi bir adımı atmış oldu. Çünkü hangi şartlarda siz MİT Müsteşarını dinleyebilirsiniz, çağırabilirsiniz, bunlar belli. Ama burada MİT Müsteşarı ile ilgili şüpheli sıfatıyla, tanık olarak çağırmıyorsunuz, şüpheli sıfatıyla çağırdığınız zaman burada her şey alt üst oluyor. Bir defa devletin işleyişine burada bir çomak sokuluyor.
Hayatlarını ortaya koyuyorlar
Olay bazı gazetelerde çıktığı gibi, ‘yok Oslo’da şu olmuş, bu olmuş’ bunlarsa bir defa benim müsteşarım, yanında giden arkadaşları, kimseye böyle bir taviz vermek, yazı vermek, böyle bir şey kesinlikle söz konusu değil. Orada konuşulanları eğer yazılı ifadeler, veyahut da bölücü terör örgütlerinin yayın organlarında çıkmış olan haberleri kalkıp da müsteşarıma yıkmaya kalkarsanız, onun üzerinden müsteşarımı yargılarsanız bunu bizim kabul etmemiz hiç mümkün değil. Çünkü onlar hayatlarını koyuyorlar bu işe. Benim MİT Müsteşarım kalkıp Ada’ya bile gittiği zaman yani bir şey için gidiyor. Terörle mücadelede acaba biz ne yapabiliriz, nereden terörle mücadele noktasında daha faydalı adımlar atabiliriz? Bu arkadaşlarımız bunun mücadelesini veriyor. Bu sadece Sayın Fidan döneminde değil. Ben ilk defa Emre Bey ile bu süreci başlattım. O da gitti, geldi. Emre Bey de yardımcısı konumundaki hanımefendi de bu süreci beraber yaşadılar.”
”Çizmeyi aşan olay…”
Dünyanın her yerinde bunun böyle olduğunu belirten Başbakan Erdoğan, şöyle devam etti:
”Burada da böyle olunca bu iyice çizmeyi aşan bir şey oldu. Eğer bir başbakan olarak direkt bana bağlı olan müsteşarıma ben sahip çıkmazsam, çünkü ona talimatı veren benim, ha eğer alacaksanız o zaman beni alın. Onu değil. Çünkü talimatı veren benim. Talimat verilen alınmaz. Bu tür yanlışlar yapılıyor. O zaman alacaksan beni al. Çünkü terörle mücadele ediyorum. Terörle mücadele ederken bütün enstrümanlarımı da kullanmak durumundayım. Ve yargı kalkıp burada bu insanlara yardımcı olması gerekirken tam aksine çok daha farklı bir şeyle bizim elimiz, ayağımız durumunda olan, bu kadar önemli olan kurumları kalkıp bir endişeye, şüpheye sevk ederse bu insanlar yarın nasıl çalışacak? Bu insanlar birçok yere hayatlarını ortaya koyarak gidiyorlar. Ondan sonra siz çalıştıracak insan bulamazsınız. Hele hele bu kadar önemli noktada hiç bulamazsınız. Tabii bu ister istemez bizi demek ki bu madde haddinden fazla bir yetki alanı doğuruyor ve adeta ‘biz devlet içinde devletiz’ havasına bu işi sokuyor. Ve ‘ben devlet içinde ayrı bir gücüm, devletim. Ben cumhurbaşkanına varıncaya kadar hepsini istediğim anda buraya çağırırım… Bu da var ha!”