WINDOWS 2020
Yaşlı bir teyze bir gün torununu okuluna yolcu ettikten sonra pencerenin kenarına oturmuş, bir yandan örgüsünü örerken diğer yandan da çok sevdiği torununun okuldan gelmesini beklemiş. Vakit akşam vakti olup torunu okuldan geldiğinde hemen koşup kapıyı açmış, torununu içeri buyur etmiş. Hoşbeş muhabbetinden sonra; “Sevgili torunum, sabah seni okula gönderirken güneş bu yandaydı; sonra ortaya doğru yükseldi, sonra bu yana döndü, sonra sen geldin. Ben senin okuldan gelişini güneşin dönmesinden anlıyorum.” demiş. Bunun üzerine torunu ise; “Sevgili babaanneciğim, dönen Güneş değil, o fırıl fırıl dönen senin üzerinde yaşadığın Dünya’dır.” deyince, babaanne; “Tövbee! Bir yaşıma daha girdim. Olur mu oğlum? Benim penceremden bakınca güneş dönüyor.” diye torununa çıkışmış çünkü yaşlı teyzenin penceresinden görülen yaşlı teyzenin doğrularından ibaretmiş.
Efendim, yaşlı teyzenin hikayesi eskilere dayanıyor; o vakitlerde ev penceresinden başka pencere yoktu ki. Bahçedeki kuşlara, yoldan geçen insanlara, havanın durumuna bakacağı, ufukları izleyeceği bir pencere… Daha sonraları insanların hayatına televizyon diye bir pencere girdi. Onun sonrasında da kişisel bilgisayarlar, cep telefonları, tabletler, padler, galaxyler, bill boardlar vb. Velhasıl elli yıl gibi bir süre içerisinde insanlar etrafındaki pencerelerin istilasına uğradı.
Bugün dünyada en yaygın kullanılan kişisel bilgisayar, işletim sisteminin ismi “Windows”dur. Windows’un kelime anlamı da “pencereler”dir. Malesef bu pencereler bize her zaman doğruyu göstermez.
İnsanları adeta esir eden pencerelerin şekilleri, boyutları ve renkleri de birbirinden farklıdır. Örneğin; rengi kırmızı olan bir camin penceresinden sarı rengini göremezsiniz çünkü pencerenin camındaki kırmızılık baktığımız sarıyı turuncu gösterecektir. Hayatın bize sundukları ona hangi pencereden baktığımız ile ilgilidir. Bazen isyan ettirir, bazen de tebessüm. Chazal’in dediği gibi, “Pencereyi siz açarsanız temiz hava gelir, başkaları açarsa cereyan olur.”
Pencerelerin baktığı istikametler de gösterdiği ile doğru orantılıdır. Doğuya bakan pencereden batıyı göremezsiniz. Aynı zamanda doğruya bakan pencereden yanlışı, batıla bakan pencereden hakikati göremezsiniz. Camı kirli olan pencereden de güzel görüntüler göremezsiniz.
Bazen insan pencerelere miyop olmuş gözlerle bakar, bazen tecrübesini katar daha fazla şey görür; bilgi ve tecrübeler ufkunu genişletir. Bazen de aynı pencerelere bakar farklı manzaralar görürüz. Bazı insanların pencere ayarları bozuktur, adamı hayata baktığı pencereden atasınız gelir. Nitekim Hz. Mevlana; “Senin dünyaya bakan penceren kirli ise benim çiçeklerim sana çamur görünür.” buyurmuştur.
Türk Dil Kurumu sözlüğü “sanal” kelimesini; “Gerçekte yeri olmayıp zihinde tasarlanan, mevhum, farazi, tahminî.“ şeklinde tanımlamıştır. Sanal dünyanın sanal pencereleri; bizleri gerçekte yeri olmayan, zihinde tasarlanan birçok farazi ve tahmini meselelerle kandırmakta ya da oyalamaktadır ancak bizler çoğu zaman sanal olan şeyleri ya gerçek zanneder ya da gerçek olduğunu kabul ederiz. Halbuki bu sanal pencereler sirk aynaları gibidir: Uzunu kısa, kalını ince, şişmanı zayıf gösterirler. Çoğu zaman aldatıcıdırlar.
Bununla birlikte büyüklerimizden ve hocalarımızdan öğrendiğimiz bir başka pencere var ki bu pencerenin ismi dünyadaki nihai durağımız olan, ahirete açılan bir “pencere” yani kabirdir. Dolayısıyla bütün insanların tüm pencereleri ahirete açılan pencereyle birlikte kapanacaktır. Yeryüzüne gelmiş yaklaşık yüz milyar insan “gerçek pencere” ile ya yüzleşmiştir ya da yüzleşecektir.
Yunus’un dediği gibi:
Sular hep aktı geçti,
Kurudu vakti geçti,
Nice han nice sultan,
Tahtı bıraktı geçti.
Dünya bir “pencere” dir,
Her gelen baktı geçti.
Sağlıcakla kalın efendim.