Şişli Etfal Hastanesi Endokrinoloji Klinik Şefi Prof. Dr. Yüksel Altuntaş, Türkiye’de mutfak alışkanlığının değişmesi gerektiğini belirterek, ”Pirinç pilavının kan şekerini yükseltme hızı fazla. Türk halkı geleneksel yemeği bulgura dönmeli, bunu da sebze ile pişirmeli” dedi.
Metabolik Sendrom Derneği’nin bu yıl 7’ncisini düzenlediği Metabolik Sendrom Sempozyumu, Belek’te devam ediyor.
Sempozyum dolayısıyla düzenlenen basın toplantısına, Metabolik Sendrom Derneği Başkanı Prof. Dr. Oğuz’un yanı sıra Şişli Etfal Hastanesi Endokrinoloji Klinik Şefi Prof. Dr. Yüksel Altuntaş, İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi Endokrinoloji ve Metabolizma Hastalıkları Bilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Kubilay Karşıdağ, Türkiye Yüksek İhtisas Eğitim ve Araştırma Hastanesi Kardiyoloji Kliniği Şef Yardımcısı Doç. Dr. Ahmet Temizkan, Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi Kardiyoloji Ana Bilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Sadi Güleç katıldı.
Obezitenin dünyanın ve Türkiye’nin en önemli problemi olduğuna dikkati çeken Prof. Dr. Aytekin Oğuz, ”Prospective Urban and Rural Epidemiological” (PURE) Türkiye Sağlık Çalışması hakkında bilgi verdi.
Türkiye’de diyabet görülme sıklığında artış olduğunu kaydeden Oğuz, şunları ifade etti:
”Gizli şekeri olanların oranı yüzde 9,6 olarak bulunmuştur. Yapılan çalışmaya göre, 35 yaş üstü her 4 kişiden birinin kan şekeri değeri normal sınırda değildir. Her diyabetliden 3’ü kan şekerini kontrol edememektedir. Diyabet sıklığı 50 yaşından sonra artış göstermektedir, 60 yaşından sonra oran yüzde 30’lara çıkmıştır. Diyabet, kentlerde diğer yerleşim birimlerine oranla yüzde 2 oranında daha fazla görülmektedir.”
Çalışmaya göre, 10 kişiden birinin diyabet hastası olmamasına rağmen kalp krizi geçirme riski taşıdığını söyleyen Oğuz, zayıflama ilaçları konusunda ise ”En riskli şey farklı yaklaşımlarla obezite ile mücadele etmek. Şu ana kadar şişmanları zayıflatacak mucize bir ilaç bulunamadı” dedi.
-”PİRİNÇ YERİNE BULGUR YİYİN”-
Prof. Dr. Yüksel Altuntaş ise karın bölgesi yağlanan kişilerin kalp zarlarının da yağlandığını belirterek, şu uyarılarda bulundu:
”Vücuda en zararlı yağ dokusu kalbin etrafındaki yağ dokusudur. Toplumun 3’te 2’sinde inisülin direnci var. 1997’ye kadar diyabet sınırı kan şekeri 140’dı. Şimdi 100’e indi. Türkiye’de mutfak alışkanlığı değişmeli. Pirinç pilavının kan şekerini yükseltme hızı fazla. Türk halkı geleneksel yemeği bulgura dönmeli, bunu da sebze ile pişirmeli. Beyaz ekmeğin sofradan kalkması gerekiyor.”
Altuntaş, bir soru üzerine, liposuction ile aldırılan yağların vücuda zarar veren yağlar olmadığını vurgulayarak, ”Bunları aldırmak vücudun dengesini bozuyor” diye yanıt verdi.
Doç Dr. Ahmet Temizhan da bel çevresi genişliği tüm toplumlarda aynı olmadığını ifade ederek, bel çevresi genişliğinin Türkiye’de erkeklerde 94, kadınlarda ise 85-88 santimetre kabul edildiğini dile getirdi.
Temizhan, ”Göbek çıkmaya başladıysa çok büyük ihtimal metabolik sendrom, diyabet başlayacaktır” uyarısında bulundu.
-”YEDİĞİNİZİN 3’TE 1’İNİ YEMEYİN”-
Prof. Dr. Kubilay Karşıdağ ise iki erkek maymun üzerinde yapılan araştırmayı kamuoyu ile paylaştı.
Karşıdağ, ”Kardeş iki maymunu alıyorlar, aynı ortama koyuyorlar, yaşam şartları ve yemek aynı. İkisine de 2 bin kaloriye eşdeğer yemek veriliyor. 20 yıl takip ediyorlar. Birinin yaşlanmadığı görülüyor, hareketli davrandığı, kireçlenmesi olmadığı görülüyor ve kanında kolesterol değeri normal bulunuyor. Diğerine ise verilen yemeğin miktarı yüzde 30 artırılıyor. Bu maymunda ise 20 yıl sonra sırtta kamburlaşma, kireçlenme görülüyor, hareketleri yavaşlıyor. Daha az kalori verilen hayvan daha genç görünüyor. Yediğinizin üçte birini yemeyin, bir kenara koyun” diye konuştu.
Prof. Dr. Karşıdağ, asla yenilmeyecekler listesinde sofra şekeri ve bundan yapılan her şey, mayonez, ketçap, cips, meyve suyunu sıralarken, ekmeğin yemeğin suyuna asla batırılmaması gerektiğini de vurguladı.
Karşıdağ, makarna, pilav, ekmek, kızartma ve hamur işlerinin yüzde 50 azaltılmasını önerirken, az ve sık beslenilmesini, günde 3-5 öğün meyve ile salata, yoğurt, peynir ve süt tüketilmesini önerdi.
-ŞİKAYETİNİZ OLMAMASI SAĞLIKLI OLDUĞUNUZ ANLAMINA GELMİYOR-
Prof. Dr. Sadi Güleç de yapılan çalışmalarda Türkiye’de tansiyon kontrol oranlarının yükseldiğinin altını çizerek, bunun sevindirici olduğunu söyledi.
Metabolik sendromun temelinde yatan şeyin bel çevresi kalınlığı olduğunu öne süren Güleç, şöyle devam etti:
”Göbek eskiden estetik kaygı olarak görülürdü ama artık değil. Bel çevresinde toplanan yağlar vücuda daha çok zarar veriyor. Bel çevresindeki yağlardan salgılanan maddeler kalbe ve damarlara çok zararlı. Kalp krizlerinin yüzde 90’ının sebebi kolesterol, şeker, sigara ve tansiyonla izah edilebilir. Bunlar olmasaydı kalp krizi geçirenlerin yüzde 90’ı ölmeyecekti. Bunlar önlenebilir sebepler. Bu kaza olacağı kesinken, arabada emniyet kemeri takmamak gibi bir şey. Kalp krizlerinin yüzde 60’ı hiç şikayeti olmayanların başına geliyor. Şikayet olmaması sağlıklı olduğunuz anlamına gelmiyor. Üç önlenebilir sebebin hepsi göbekte var. Göbeği olan insanda şeker bozuluyor, tansiyon oluyor, kolesterol oluyor. Göbek hastalığa davetiye çıkarıyor.”