Kur’an-ı Kerim bu hikayede insanları yaşanan olaylardan ibret alıp ders alınması gereğinin önemini vurguluyor
Tefekkür, insana imanî bir derinlik ve renkliliği duyurup tattırır. Tefekkür eden insan, yeni yeni keşif ve tespitlerle hayatını nurlu bir akışa salıyor demektir. Böylesi bir insan tefekkür sayesinde imanının artırır, hayatını nurlandırır.
Ne kadar tefekkür ediyorsunuz?
Tefekkür düşünme, zihni yorma, derin düşünme ve işin şuuruna varma gibi anlamlara geliyor. Tefekkür hususunda Kur’an’da pek çok ayet bulabilirsiniz. Mesela, bunlardan birinde ayakta, oturarak ve yanları üzerinde Allah’ı ananlar ve yerlerle göklerin yaratılışını tekrar tekrar düşünenler ele alınır. (Al-i İmran, 3/199)
Efendimiz, bazen gece teheccüt vakti bu ayeti okuyup ağlar ve şöyle derdi: “Bu ayeti okuyup da tefekkür etmeyene yazıklar olsun.” (İbn Hibban, 2) Bir saat tefekkürün bir sene nafile ibadet hükmüne geçtiğini ifade eden hadis-i şerifler bile vardır. O yüzden zaman zaman tefekküre dalarak, kendimizi fikri bir operasyondan geçirmeliyiz.
Aslında buna nefis muhasebesi de diyebilirsiniz. Günümüzde özeleştiri dedikleri nefis muhasebesi insanın bulunduğu noktayı belirlemesi açısından çok önemlidir. “Ben nereden geldim? Bu dünyaya gönderiliş amacım ne? Şimdi ne yapıyorum? Nereye gidiyorum?” sorularını kendimize sorarak tefekkür iklimine açılmalı, hayatımızın artı ve eksilerini çıkarıp bir bilanço hazırlayarak durumumuz hakkında bir değerlendirme yapmalıyız.
Tefekkür, insana imanî bir derinlik ve renkliliği duyurup tattırır. Tefekkür eden insan, yeni yeni keşif ve tespitlerle hayatını nurlu bir akışa salıyor demektir. O, hayatının her bir karesini, kanıksamış olduğu mucizeleri görebilmek için ülfet perdesini aralamaya çalışmakla geçirir. Etrafında gördüğü her şeyden Allah’a ait iz ve işaretleri çıkarmaya, her şeyin O’nu anlattığı gerçeğine uyanmaya gayret eder.
HZ. MUSA DERS VERİYOR
Kur’an-ı Kerim‘de anlatılan bir mevzuyu buraya taşıyarak, konuyu bir başka açıdan ifade etmeye çalışalım:
Hz. Musa (aleyhisselam) Firavun’a gidip mucizeler göstermişti. Firavun da, kendisi gibi davranıp iman etmemiş, bu yapılanların birer sihirden ibaret olduğunu, ülkedeki sihirbazların da buna benzer şeyler yapabileceklerini söylemişti. Sonra da Hz. Musa’ya, “Şimdi sen, bizim de senin de caymayacağımız uygun bir buluşma vakti tayin et, düz, geniş bir alanda karşılaşalım!” demişti. Bunun üzerine Musa (aleyhisselam), “Karşılaşma zamanı, bayram günü olsun, halk sabahleyin toplansın” dedi.
Vakti geldiğinde herkes meydanda toplandı. Sihirbazlar kendi aralarında “bugün ölüm kalım günüdür. Kim bugün üstün gelirse, iflah olacak odur” diye fısıldaştılar. Hz. Musa onlardan hünerlerini göstermelerini istedi. Onların sihirleri sayesinde, ipleri ve sopaları, kendisine gerçekten hareket ediyormuş gibi geldi. Bunun üzerine Cenab-ı Hak, Hz. Musa’dan elindeki değneği yere atmasını istedi.
Bu emir üzerine Hz. Musa asasını bırakınca o, sihirbazların bütün aletlerini yuttu. Böylece büyücüler tefekkürleri sayesinde bunun bir sihir değil, İlahî bir mucize olduğunu anladılar ve derhal secdeye kapanıp “Alemlerin Rabbine iman ettik. Harun ile Musa’nın Rabbine iman ettik” dediler. (Taha sûresi, 20/57-70)
SONSUZ KUDRET SAHİBİ BİRİSİ VAR!
Yani sihirbazlar, gördükleri harikulade olayın, sihirle her hangi bir alakasının olmadığını anlamışlardı. Sihir olsa bilirlerdi. Onlar, Hz. Musa’nın elinin arkasında çok kudretli bir elin olduğunu anında kavramışlardı. Bu bir büyü olmadığına göre olsa olsa Musa aleyhisselam’ın anlattığı ve elçiliğini yaptığı Allah’a ait bir icraat olmalıydı.
Sonsuz Kudret Sahibi birisi vardı demek ki ve O, Hz. Musa’nın eliyle insanları aciz bırakan işler yapıyordu. Onlar, tefekkürleri sayesinde işte bu hakikatı iliklerine kadar hissettiler. Teslimiyetlerini, “Musa’nın ve Harun’un Rabb’ine iman ettik” diyerek ifade ettiler. Üstelik Firavun’un bütün tehditlerine rağmen imanlarından ödün de vermediler.
İşte mümine düşen, yapabildiği kadarıyla etrafındaki ilahi sanat eserlerini tefekkür etmek, alışmış olsa da yaratılış muammasını çözmeye çalışmak, mucizelerle dolu hayatın manasını anlayıp O’na yaklaşmaktır.
BİR SORU-BİR CEVAP
“Cennet, annelerin ayakları altındadır” hadisi bize ne anlatır?
Annelik, bir kadının en güzel ziyneti ve adeta başında taşıdığı nurdan bir taçtır. Anne bir şefkat kahramanıdır. Analar, Allah’ın ahlâkıyla bezenmiş varlıklar olduklarından istemeden verir, yaptıklarından ötürü yavrularından karşılık beklemez ve Allah’ın kullarını düşündüğü gibi yavrularının üzerine titrer, onlarla sevinir ve onların başlarına gelen dertlerle iki büklüm olurlar.
Çocuğunun neşteri altında ciğeri delik-deşik edilen annenin bıçağı eline kaçırıp da “Anam!” diye inleyen kanlı katil oğlunun koluna “Kuzum!” çığlıklarıyla sarılmasının hikâye edildiği bir anne ciğeri menkıbesi, annenin bu duyarlılığını ifade etmesi açısından ne kadar manidardır.
ANNENİN RIZASINI AL!
Hayatını şefkat ve fedakârlık dantelâsı üzerinde ören bu muallâ varlığa Allah Teâlâ Kur’ân’da çok müstesna bir yer ayırmış ve kendisine ortak koşulmasını yasakladıktan sonra anne-babaya saygı ve hürmette kusur edilmemesi emrini vermiştir. Annesini razı edenin Allah’ı da razı etmiş olması kuvvetle muhtemeldir.
Zira Peygamberimiz cennete ulaşmak isteyenlere yol gösterirken bir defasında “Cennet annelerin ayakları altındadır.” demiş, bir başka seferinde ebeveyni cennetin orta kapısı olarak nitelemiş ve çocukların o kapıyı iyi kullanıp cennet ülkesine kavuşmalarını önemle tavsiye etmiştir. (Tirmizî, Birr 3)
HAYIR DUASINI AL!
Annelerimiz Allah’ın bizlere emanet ettiği en değerli varlıklardır. Onların bizi küçüklüğümüzde yüksünmeden beslemeleri ve ihtiyaçlarımızı gidermelerine mukabil biz de onlara hayırla mukabele etmeli, gönüllerini hoş kılmalı ve hayır dualarını almayı başarmalıyız. Zira annelerin duaları makbuldür. Bize ettikleri samimi dualar Allah huzurunda güveneceğimiz en önemli referanslardan olacaktır. Kucağımıza bırakılmış böylesine değerli bir hazineyi zayi etmemeli ve bu sermayeyi iyi kullanabilmeliyiz.
İsmail Gökçe, “Hanımlar için 33 Hadis ve Açıklamaları” isimli kitabında bu ve benzeri hanımlarla alakalı otuz üç hadisin izahını yapmış. Eser, okurlara Işık Yayınları’ndan sunuluyor. (216) 522 11 78.
TEFEKKÜR ATLASI
Bakın şu solucanların yaptığına!
Hani şu adını bile duyduğumuzda iğrendiğimiz solucanlar var ya, onların ne büyük işler yaptıklarını duyunca eminim siz de şaşıracaksınız. Bakınız yapılan araştırmalar bize ne diyor?
Solucanlar toprak içinde 60-70 cm kadar derine inerek çember ya da elips kesitli yollar açar. Bir hektar alanda 25 ton, evet yanlış duymadınız 25 ton toprağı yüzeye çıkarırlar. Böylece hem toprağı havalandırırlar hem de aşağıdaki verimli toprak ile yukarıda bulunan verimi azalmış toprağın yerini değiştirirler.
HALTERCİ SOLUCANLAR
Ağırlığı birkaç gram olan solucan, bu işi yaparken vücut ağırlığının 50-60 katı ağırlıkları harekete geçirebilir. Bu ne demektir biliyor musunuz? Solucanın kaldırdığı toprağı vücut ağırlığı ile karşılaştırırsak, 100 kg ağırlığında bir insanın 5 tonluk bir yükü rahatlıkla kaldırması gibi bir şeydir. Şaşırdınız değil mi?
Haltercilere hep şaşırırız bu kadar ağırlıkları nasıl kaldırıyorlar diye. Solucanların bu baş döndürücü güçlerini öğrenince her halde onları da takdirle karşılamamız gerekiyor. Sahi solucanlara bu gücü kim verdi? Esas takdirin büyüğünü kim hak ediyor?
BİR DUA
Kibir ve gurura düşmekten koru ya Rabbi!
Ya Rab! Önümüzdeki hayat yolculuğunda, bizi kendi idrak ve duygularımızın darlığıyla baş başa bırakma; akıllarımızı sürçmelerden, nefislerimizi cismânîliğin baskılarından, gönüllerimizi de hevâ ve heveslerin öldürücü oklarından muhafaza eyle. Bizleri ilimde kibir ve gururdan, ibadette riya, gaflet ve ülfetten koru ya Rabbi!
MİNİ YARIŞMA
1. Peygamber Efendimiz’le birlikte peygamberlik kapısı kapanmış, artık bir daha peygamber gelmeyecektir. Onun Allah’ın Resûlü ve peygamberlerin sonuncusu olduğunu anlatan Kur’an tabiri nedir?
2. Şefaat ne demektir?
3. İnsanların hesap vermek üzere toplandıkları yere ne ad verilir?
4. Salih amel ne demektir?
5. Harama düşmek korkusuyla şüpheli şeylerden kaçınma, Allah’ın emirlerini yaparak onun rızâsını kaybetmekten, yasaklarından da kaçınarak O’nun gazabına uğramaktan sakınma anlamlarına gelen terime ne ad verilir?
Cevaplar:
1. Hâtemü’n-nebiyyîn.
2. Ahirette günahı olan müminlerin günahlarının bağışlanması, olmayanların da cennette daha yüksek derecelere erişmesi için peygamberlerin ve Allah katında dereceleri yüksek olan kimselerin Allah’a yalvarmaları ve dua etmelerine denir.
3. Mahşer (Arasat).
4. Allah rızâsına uygun işlere, günahtan uzak davranışlara denir.
5. Takva.
HAZIRLAYAN: Ali İhsan ER
BUGÜN