Bugüne kadar ülkemizde dinozor fosili keşfedilmiş midir? Ya da neden keşfedilmemiştir? Ülkemizde dinozor fosili bulunması gerekir mi? Gerekirse, neden şimdiye dek bulunmamıştır? İşte merak edilen cevaplar:
Türkiye’de neden dinozor fosili ya da fosil yatakları yoktur? Tüm bu soruların cevabını almak için, jeoloji bilim alanında kabul gören ve her geçen yıl gittikçe geliştirilen, dinozorların yaşadığı geçmiş jeolojik dönemleri de kapsayan palinspastik Dünya haritalarına şöyle bir bakmamız ve incelememiz yeterli olacaktır.
Günümüzden yaklaşık 245 milyon yıl önce, yani dinozorların yeryüzünde ortaya çıkmaya başladığı dönemde kıtaların bugünkü gibi dağınık olmadığı, bir bütün halinde, birleşik olduğu biliniyor. O dönemin kıtasal alanları, Dünyanın batısında Gondvana adı verilen, kuzey-güney doğrultusunda uzanan bir anakara kütlesinden ve doğuda büyük bir iç denizi bir yüzük gibi çevreleyen büyük adalar zincirinden oluşuyordu. Tüm bu kıtasal alanı Pantalassa adı verilen büyük bir okyanus çevreliyordu.
Bunların dışında, karasal alanlar arasında kalan büyük su kütlesinin kuzeyinde, giderek yok olan Paleotetis Okyanusu, güneyinde de yeni oluşmaya ve genişlemeye başlayan Neotetis Okyanusu yer alıyordu. Bu iki okyanusu birbirinden ayıran, kuzeybatı güneydoğu uzanımlı bir okyanus ortası eşik yani yükselti alanı vardı. Kimmer Kıtası olarak adlandırılan adalar zinciri, günümüzdeki karasal alanlara (Anadolu, İran ve Tibet) karşılık gelen küçük adalar yani mikro kıtalar topluluğuydu. Bu adalar zincirine ve onun kuzeyinde ve güneyinde yer alan her iki okyanusa ait plakalar, levha tektoniği kuramına göre saat yönünün tersine, kuzeye doğru hareket halindeydi.
Günümüzden 195 milyon yıl önce Erken Jura Döneminde, Neotetis Okyanusunun daha da büyüdüğü, Paleotetis Okyanusunun ise kuzeyde gittikçe daraldığı ve ülkemizin de içinde yer aldığı adalar zincirinin kuzeydeki büyük kıtaya (Lavrasya) daha da yaklaştığı görülmektedir. Geç Jura Döneminde (152 milyon yıl önce) Paleotetis Okyanusunun tamamen yok olduğu ve Neotetis Okyanusunun bunun yerini aldığı görülmektedir. Gerek bu dönemde gerekse Erken Kretase Döneminde (94 milyon yıl önce) Anadolu’nun da içinde yer aldığı adalar zinciri hâlâ bu coğrafi özelliğini koruyordu.
Günümüzden 66 milyon yıl önce Geç Kretase Döneminde, Neotetis Okyanusu, gelişmeye ve büyümeye devam eden Atlas Okyanusu, Pantalassa Okyanusunun yerini alan ve günümüzde Dünyanın en büyük okyanusu olan Pasifik Okyanusu yerkürenin başlıca sucul alanlarıydı. Bu dönem aynı zamanda gittikçe birbirinden ayrılan ve neredeyse günümüzdeki Dünya coğrafyasının ilk örneği görünümündeki karasal alanların şekillenmeye başladığı bir dönemdir. Ülkemiz bu dönemde de hâlâ küçük çaplı bir ada/adalar zinciri (mikro kıta) olarak varlığını sür-dürmekteydi. Tüm bu süreç, yani dinozorların yeryüzünde hâkim olduğu 180 milyon yıllık dönem, palinspastik haritalar ile karşılaştırıldığında ve günümüzde yaygın olarak bilinen dinozor yatakları bu haritalar üzerine yerleştirildiğinde, dinozorların o dönemlerin büyük karasal alanlarında (Gondvana ve Lavrasya üzerinde) yayılım gösterdiği görülür. Bunun en büyük nedeni doğal olarak o tür geniş karasal alanların, bu tür devasa büyüklükteki canlıların dağılımı, çeşitlenmesi, beslenmesi açısından gerekli imkânları sunmasıdır.
180 milyon yıl boyunca sürekli çok küçük bir ada (mikro kıta) olarak kalan, çevresi okyanuslarla kaplı olan, başta dinozorların yoğun olarak yaşadığı büyük kıtasal alanlardan uzak ve bağlantısız ya da dönem dönem kısıtlı da olsa bağlantılı olan Anadolu coğrafyasında ise beslenme açısından da koşulların uygun ve yeterli olmadığı düşünülürse- dinozorların yaşayamamış olması son derece doğaldır. Bu nedenle günümüzde Anadolu’da, 180 milyon yıllık bu dönemi temsil eden sınırlı karasal depolanma ortamlarından ziyade denizel depolanma ortamlarına ait tortul kayaçlar baskındır. Böylece, yukarıdaki soruların cevabı kendiliğinden ortaya çıkmış olur. Anadolu coğrafyasında dinozor fosili bulmak son derece zordur, hatta mümkün değildir.