İlahiyat Profesörü Yaşar Nuri Öztürk yemeğe düşkün ama eğer pişiren olmazsa aç kalacak kadar da mutfaktan kopuk. Yaşar Nuri Hoca ramazan ayı ve oruç üzerine konuşurken tavsiyede de bulundu: 50 yaşın üstündeki insanlar, Allah’la yarışa girmesin, fidye versin. Tuttukları o oruçla başlarına bir sağlık sorunu gelir, sonra bunun günahını ödeyemezler
Hafız Yaşar Nuri çocukluğunda nasıl beslenirdi?
– Temel gıda süt, yumurta, sebzeler, fındık, ceviz, tereyağı, zeytinyağıydı. Kış aylarında çok yoğun kuru incir tüketilirdi evde. Çünkü rahmetli babam, Trabzon’da senelerce gıda malları sattı. Beslenmemizde her şey yüzde 100 doğaldı. Sakatat eve girmezdi, Karadeniz’de çok sevilen içyağı da girmezdi. Babam kırmızı ete de iyi bakmazdı. Tam bir bal hastasıydı, bu hastalık bana da geçti.
Annenizin mutfağından neler hatırlıyorsunuz?
– Babam Trabzonlu, annem Bayburtlu. Onun için annem et ve hamur işlerinde hakikaten harikaydı. Saniye Hanım’ın kesme makarnası, böreği, hıngeli, herkesin rüyasıydı. Annem daha sonra Karadeniz yemeklerini ve balık pişirmeyi öğrendi. Daha çok istavrit yerdik. O zamanlar istavritler palamut büyüklüğündeydi. Yanına salata ve çorba yaptığınız zaman, bir istavrit üç kişiyi doyururdu.
O dönemde mutfağa merakınız var mıydı?
– Hiç mutfak merakım olmadı. O kadar öğrencilik yılları geçirdim, yalnız yaşadım, tek bildiğim bir yumurta kırmak olmuştur ki onu da ne kadar becerebiliyorum bilmiyorum. Son iki yıldır bekâr yaşıyorum. Evdeki aşçı kadın yoksa, bilin ki ki aç kalmışımdır. Artık yumurtayı da kırmaya gönlüm varmıyor, hiç girmiyorum mutfağa. Kuru meyvelerle idare ediyorum. Eğer üşenmezsem yemeğe gidiyorum, başka çarem yok.
Hiç rejim yaptığınız oluyor mu?
– Hayatım rejim. Hayatımda hiç rejim falan yapmadım. Çeşitli kürler uygularım. Mesela eğer evden 10 gün çıkmama şansı bulursam, sarımsak kürü yapıyorum. 10 günde iki buçuk, üç kilo sarımsak yerim. Sabahtan yatana kadar durmadan diş diş sarımsak yutarım.
Spor yapıyor musunuz?
– Spor hayatımın bir numarası. Apartman benim için bir yarı hapishane, hep nefret etmişimdir. Çoğunlukla müstakil evlerde oturdum. Evimde barfiks, koşu bandı var. Ormanlık alanlarda hızlı yürüyüşler yaparım. 27 sene judo yaptım, siyah kemerliyim. 10 yıl kadar antrenörlük yaptım. Seyahatte bir şey bulamazsam otel odasında şınav çekerim. Şınav bütün vücudu çalıştırır. Bir de yogayla judo hareketlerini birleştirerek birtakım yeni hareketler oluşturdum. Bunları yapmak için hiçbir şeye ihtiyaç yok, zemin düz olsun yeter.
Bir günlük yemek programınızı anlatır mısınız?
– Yanlış olduğunu bildiğim halde geç kahvaltı ederim. Günde iki kere yemek yerim: Resmi bir mecburiyetim yoksa geç bir kahvaltı ve hafif bir akşam yemeği. Kahvaltı masam oldukça zengindir; çörekotu, öğütülmüş üzüm çekirdeği, bal, doğalını bulursam nane, maydanoz, ot turşuları, hayatımın olmazsa olması ceviz masadan eksik olmaz. Kırılmış ceviz almam, mutlaka kabuklu alırım. Sonra fındık yerim, yeşil çay içerim, bir de doğal yumurta temin etmişsem sarısını içerim. Beyaz ekmek hayatımda yok, saf buğday ekmeği, kibrit kutusu kadar üç dilim o kadar. Onun dışında ekmek yemem, bazen pideye dayanamıyorum. Acılı kebaplarla lavaş pideye dayanamıyorum. Kış aylarında her sabah koca bir bardak havuç suyu içerim, onun içine de bir fincan zeytinyağı dökerim. Çuvallarla nar tüketirim. Etlerle aranız nasıl?
– Akşam yemeğinde, mevsim müsaitse kesin balık yerim, her gün yesem bıkmam. O yoksa mutlaka ızgara et yaptırırım. Tencereye girmiş et yemiyorum, sebzeye katılmış eti de yemem. Kuru fasulye en çok sevdiğim yemeklerden biri, sabah kahvaltısı dahil yerim ama içinde et olmayacak. Bamyayı çok severim. Gaziantep mutfağını, dünyada bir numara ilan ettim. Yalnız ayağın daima frende olacak, Gaziantep’te ayağını frenden kaldırdın mı, iki ayda dubaya dönersin.
Yemeğe konuk davet eder misiniz?
– Bekârlıktan önce bu evin bahçe katında, yaz geldiği zaman büyük masalar kurulur, mangal yakılırdı. Haftada üç-dört akşam eş-dost gelir, yemekler yenir, nargileler içilirdi. Boşandıktan sonra buna imkan kalmadı. Şimdi misafir davet edersem dışarıdan yemek getirtiyorum. Eğer bu evi çekip çevirecek birini Allah nasip ederse, eski düzeni yeniden kuracağız.
İstanbul’da en sevdiğiniz ve sıklıkla gidip yemek yediğiniz mekanlar hangileri?
– Balık lokantalarına giderim. Bir tanesi Baltalimanı’ndaki Angel’dır. Yine Beşiktaş’taki Hanedan’ı severim. Yeşilköy’de Yüksel var, eski Hasan… Güzel kebapçılar var, Günaydın’ından tut, Tike’sine kadar ama benim şaşmaz yerim Etiler Yüzevler’dir, haftada iki üç kez oraya giderim. ORUÇLU DEĞİLSEN CİNSELLİKTE ATIŞ SERBEST İdeal bir iftar sofrasında neler olmalı, sizinki nasıldır?
– Benim ideal iftar soframda kaşık kullanılmaz. Eğer kaşık kullanacaksam bu sadece çorba için olur. Asla ekmekle birleştirilmeyen bir çorba, onun dışında zengin kahvaltılık ve çay. Her ramazan dört beş kilo veririm.
Oruç tutmaya kaç yaşında başladınız?
– Yaş hatırlamıyorum çünkü babam çok küçük yaşta oruç tutulmasına engel olurdu. Ama sanıyorum ki 15-16’da başlamışızdır. Baştan bir gün, ortadan bir gün, sondan bir gün şeklinde. Reşit olduktan sonra da gerçek oruç tutmaya başladım, o gün bugün tuttum orucu.
Hiç bozmak zorunda kaldınız mı?
Oldu tabii. Seferi durumlarda. Düşünün, bazı ramazan günlerinde dört konferans veriyorum ki, bazısı iki şehre bölünmüş oluyor. Bir defasında aynı gün iki konferans vardı, birinden çıkıp ötekine giderken baktım sallanıyorum. Kimseye çaktırmadan duvara yaslandım işi idare ettim. Ama Allah’a şükür böyle sıkıntılı durumlarda tutmadığınız günler için fidye verme yolu var.
Ramazan uzun ve sıcak yaz günlerine rastladı, oruca dayanabilmek için neler önerirsiniz?
– Bunun en doğru cevabını doktorlar verir, ancak çok yememelerini öneririm. Bir de, 50 yaşın üstündeki insanlar, Allah’la yarışa girmesin, fidye versin. Tuttukları o oruçla başlarına bir sağlık sorunu gelir, sonra bunun günahını ödeyemezler. Allah imkan vermiş. Bu sıcakta kişinin oruç tutup tutamayacağına doktor karar verecek, gerisi yok.
Yaşam boyunca ilaç almak zorunda olanlar, ramazanın sevabından nasıl faydalanacak?
– Ramazanın sevabından, niyetleriyle faydalanacaklar. Onlar içlerinden, “Ahhhhh sağlığım yerimde olsa da, ben de oruç tutsam” dediği anda olay biter. Peygamberimiz, “Kişi niyetiyle kazandığını ameliyle kazanamaz” diyor çünkü amele riya karışır.
fidye nasıl hesaplanıyor?
– Herkes kendi standartlarının ortalamasından bir kişinin bir günlük yiyecek parasını verecek. Bu miktarı kaç gün oruç tutmadıysanız o kadarla çarpacaksınız.
Tam tatil zamanı, tekne yolculuğuna çıkanlar seferi sayılır mı?
– Şimdi bir defa şunu bilelim, sefer bir ruhsattır. Seferde oruç tutmayacaksınız diye bir mecburiyet yok. Bir imkan verilmiştir isteyen tutar, isteyen tutmaz, buna ruhsat deriz. Dolayısıyla adam, çıktığı yolculuğun oruç tutmaya ne kadar zorlayacağına kendi vicdanıyla karar verecek. Adam istiyorsa uçak yolculuğunda da, gemi yolculuğunda da seferi sayar kendini, biz ona karışamayız. Ama derse ki, “Benim bir sıkıntım yok” o zaman tutar. Peygamber efendimiz, hayatında hiçbir gün sefer halinde oruç tutmamıştır ve tutanlara da iyi bakmamıştır, çünkü der ki ,“Allah’ın size verdiği ruhsatları da kullanın, dininizi daha çok seversiniz.”
Sahurda ne yiyip içiyorsunuz?
– Pilav veya peynirli makarna yerim. Kompostodan asla vazgeçemem. Başka bir şey de yemem.
İftarla sahur arasında içki ve cinsel ilişki serbest midir?
– Ramazanı falan yok, hiçbir zaman içki içilmez. Cinsellik haram değildir, hiçbir engel yoktur. Oruçlu olmadığın zaman atış serbest.
TERAVİH DİYE BİR NAMAZ YOK
İslam’da teravih diye bir namaz yok. Peygamberimizin bizzat yasakladığı bir şeydir, peygamberimizden sonra bu namazı koydular. Geçen sene bunu Prof. Dr. Abdülaziz Bayındır söyledi, ben söylememiştim. Ben, “Evinizde kılın” diyordum, Bayındır çıktı, “İslamiyet’te böyle bir namaz yok” dedi. Ben o kadar radikal konuşamamıştım, o yüzden şimdi de söylememizde bir sakınca yok: Teravih diye bir namaz yoktur. Evinde sevap için namaz kılmanın önü açıktır, istediğin kadar kıl fakat teravihi asla camiye sokamazsın, peygamberimiz yasaklamıştır. Çünkü orası riyakârlık yarışına kapalı bir mekan olmalıdır. 20 rekat namaz ne demek, günün bütün namazları 20 rekatı bulmuyor. Siz ikinci bir yükümlülük getirip Müslüman’ın sırtına bindiriyorsunuz, yoktur böyle bir şey. Peygamberimiz dört rekat, bazen sekiz rekat ama hep evde kılmıştır.